Yöneticilik ve duygusallık
Yönetimde duygusallık nedir?
Uzmanlar yönetimde duygusallığı, “iş görme davranışını etkileyecek biçimde duygusal hareket etmek” olarak tanımlıyorlar.
Duygusallık yöneticiler için istenmeyen bir özellik midir?
Yöneticilerin duygularını saklamaları mı gerekir?
Soruların cevaplarını birlikte arayalım.
Yönetim teorileri ve duygusallık
Klasik yönetim yaklaşımı, yönetim işlevleri (fonksiyonları) üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu yaklaşım örgütlerin verimliliğini artırıcı çalışmalara ağırlık vermiş fakat insan davranışlarını ve psikolojisini ihmal etmiştir. Bu yaklaşımda insan duygusuz bir robot gibi değerlendirilmiştir.
Neoklasik yaklaşımda ise; insan davranışı, kişiler arası ilişkiler, grupların oluşması, grup davranışları, gayrı resmî örgütler ve gruplar temel odak noktasını oluşturur. Bu yaklaşım, klasik teorinin katı ve insan faktörünü dikkate almayan yapısına rahatlama getirmiştir. Duyguların ve sosyal ilişkilerin kişinin performansını etkilediği kabul edilerek yönetim yaklaşımlarına uzun vadeli katkı sağlamıştır.
Yönetici duygularını saklamalı mı?
Bazı NLP uzmanları yöneticilerin duygularıyla işlerini tamamen ayırmalarını, duygularını işlerine karıştırmamalarını öneriyorlar.
Bu mümkün mü? Mümkün olsa bile doğru mu?
Müslümanların rol-modeli, Hz. Peygamber’in duygusal yönleri İslam Ansiklopedisi’nde şöyle özetleniyor:
Allah Resulü (sav) hiçbir zaman etrafındakilere kaba davranmaz, pehlivanın öfkesini yenen kişi olduğunu söylerdi.
Öfkelendiği zaman iki kaşı arasındaki damar kabarır, öfkelendiği kimseden başını çevirirdi. İki kaşı arasındaki bu damarı kabardığı zaman öfkelendiği anlaşılırdı.
Sevindiği zaman tebessüm eder, gülümserdi. Gülümsediğinde dişleri bembeyaz görünürdü.
Görüldüğü gibi, rol-modelimiz duygusal davranmıyordu ama arkadaşları O’nun öfkeli veya sevinçli olduğunu beden dilinden anlıyorlardı. O kadar ki O’nun şemailindeki duygusal yansımaya göre arkadaşları da ilişkilerini uyarlıyorlardı.
Yönetilenler için; bir yöneticinin hangi olaylara nasıl tepki vereceğini, hangi durumlarda memnun olacağını, hangi durumlarda memnun olmayacağını, hatta üzüleceğini veya kızacağını bilmemesi arzu edilen bir durum olamaz. Poker suratlı bir yöneticinin yanında çalışanlar sürekli tedirginlik yaşar, yöneticinin hangi konuda nasıl bir tutum takınacağını ön göremezler. Bu sebeple de inisiyatif almaktan kaçınır, her konuda yöneticinin açık talimatını beklerler.
Duygular ve adalet
Duygular iradenin kontrolünde değildir. Dışa vurmayan duygulara hâkim olmak oldukça güçtür. İrade, duyguların dışa vurulma, davranışlara yön verme aşamasında devreye girer. İradi olmayan, dışa vurmayan, kişinin iç dünyasında kalan psikolojik tepkiler dinin ve hukukun sorumluluk alanına girmez. Akıl sağlığı yerinde olmayanların cezai sorumluluğunun bulunmaması bu görüşümüzü doğrular.
Bu sebeple duyguda değil, davranışlarımızda adaleti sağlamakla yükümlüyüz.
Duyguların davranışa yön vereceği durumlarda adaleti ayakta tutmalıyız. Özellikle sevgi ve öfke duyguları adaletin sağlanmasını engeller…
İnsan başkalarına kızgın iken onların iyiliklerini unutabilmekte başkalarından hoşnut ve memnun iken ise onların yaptığı kötülüklere göz yumabilmektedir.
Maide Suresi’nin 8. Ayetinde öfkemizin bizi adaletsizliğe sevk edebileceği ifade edilerek adil olmamız emredilir.
İnsanlar kendi ailesinden birisine veya sevdikleri kişilere karşı tarafsız/adil olamaz, o kişilerin aleyhinde hakkı itiraf etmekte zorlanırlar. Hâkimlerin, yakınlarını yargılamamalarının özünde yatan gerçek de budur.
Özellikle aile işletmelerinde, işletmede çalışan aile üyelerinin birbirlerine karşı ilişkilerinde duygusal tepkiler daha fazladır.
Aile işletmelerinde kayırmacılık da (nepotizm) önemli bir risk oluşturmaktadır.
Duygusal zekâ
İnsan iki tür zekâya sahiptir: Akılcı zekâ ve duygusal zekâ. Akılcı zekâ (IQ) çoğunlukla farkında olduğumuz, düşünüp, tartıp değerlendirerek karar verdiğimiz bilinçli davranışımızı yönlendirir. Duygusal zekâ ise, düşünmeden ve mantık sürecini işletmeden, duygusal tepki verici davranışları yönlendirir. Çoğu kez ilk tepki duygusal zekânın etkisiyle ortaya çıkar.
Duygusal zekânın çevresel etkisi yönetim açısından akılcı zekâdan daha fazladır. Buna bağlı olarak yöneticilerde duygusal zekâ önemlidir.
Duygusal zekâsı yüksek ve pozitif olan yöneticiler, potansiyel duygusal etkileşimi daha iyi yönetirler.
Sonuç:
Poker suratlı, ne zaman ne yapacağı belli olmayan yöneticiler çalışanlara güven vermezler.
Samimi, duygularını belli eden, ne zaman nasıl davranacağı ön görülebilen yöneticiler daha güven vericidir.
İyi bir yönetici davranışlarında adaleti gözetir, olumlu veya olumsuz duygularının davranışlarını yönlendirmesine ve adaletten uzaklaşmasına izin vermez.
Düzgün, M.S. (2010), Geleneksel Aile İşletmelerinde Kültürel Değişim Ve Bir Aile İşletmesi Örneği, Marmara Üniversitesi, YL tezi. S 33-34.
Özer, M.A. (ed.).(2013), Geleceğe Yön Veren Yönetim Teorileri, Gazi Kitabevi. S 3-11.
İslam Ansiklopedisi. Cilt 18. S 497-498.
Eren, E. (2012), Örgütsel Davranış Ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınevi. S 348-351.