Suret mi siret mi?
KERAMET SARIKTAYSA (i)
Bir gün Nasreddin Hoca’ya tanıdığı bir Acem elinde bir mektupla gelir.
“Efendi! Benim okumam yazmam yoktur. Şu mektubu okuyup bana anlatır mısın?” der.
Hoca mektubu alıp bakar ki Farsça.
“Bu mektup Farsça. Benim Farsça’yla başım pek hoş değildir. Yazısı da değişik. Bu yazıyla Türkçe bile olsa ben mektubu sökemezdim.”
Acem kızmış:
“Be adam! Farsça bilmezsin! Yazıyı sökemezsin! Öyleyse bulgur dibeği kadar kavuğunla, değirmen taşı gibi sarığınla ortalarda hocayım diye ne dolaşırsın?”
Hoca başındaki kavuğuyla sarığını çıkarıp adama uzatmış:
“Buyur! İş kavuktaysa geçir kafana da sen oku bakalım!”
…
İnsanlar surete (dış görünüşe, şekle) önem verirler ancak suret yanıltabilir. Bu sebeple muhatabımızın suretinden çok siretine dikkat etmeliyiz.
YE KÜRKÜM YE! (ii)
Nasreddin Hoca bir düğüne gitmiş. Varlıklıları, iyi giyimlileri baş köşeye buyur ediyorlarmış. Ona dönüp bakan bile olmamış. Ne bulduysa yiyip içip bir köşeye oturmuş.
Başka bir düğüne giderken dostlarını dolaşıp kiminden kürk, kiminden kaftan, kiminden kuşak, kiminden at ödünç almış.
Düğün kapısında konukları karşılayanlar hemen koşuşup onu coşkuyla atından indirip başköşeye buyur etmişler. En güzel yemekler, içecekler önüne sıra sıra dizilmiş.
Hoca bir yandan atıştırır, bir yandan da kürkünün ucunu yemeklere doğru tutarak:
“Ye kürküm ye, dermiş, bütün bunlar aslında bana değil, sanadır.”
…
Bu fıkrada da halkın surete verdiği değer vurgulanıyor.
KENDİNİ TAVUS KUŞU ZANNEDEN ÇAKAL (iii)
Bir çakal boya küpüne düştü, o küpte bir süre kaldı.
Küpten çıktığında derisi boyanmıştı. “Ben yüceliklerin tavusu oldum” dedi.
Boyalı tüyleri güzel parlaklık kazanmış ve güneş o renkleri parlatmıştı.
Kendini yeşil, kırmızı, pembe ve sarı gördü. Hemcinsi olan çakallara seslendi:
“Ey çakallar! Sakının! Bana çakal demeyin. Çakalın bu kadar güzelliği nasıl olur?”
Çakallar dedi:
“Can tavusları, gül bahçesinde cilveler eder. Sen de öyle eder misin?”
Dedi: “Hayır, çöle gitmeden Mina’ya nasıl ayak basarım?”
Dediler: “Tavusun ötüşünü yapar mısın?”. “Hayır” dedi.
Ey ulu efendi! Öyleyse sen tavus değilsin.
…
Suretin (dış görünümün) değişmesiyle siret (asıl) değişmeyeceği gibi, boyanmakla da çakal tavus olmaz. Makyajla, kozmetik müdahalelerle asıl değiştirilemez.
SOSYOLOJİK BİR GERÇEK: DIŞ GÖRÜNÜŞ, SURET HALKI ETKİLER
Suret sözlükte görünüş, biçim demektir. Siret ise kişinin ahlakını, seciyesini, karakterini ifade eder.
Dış görünüm kavramını sadece kılık, kıyafet, renk, makyajla sınırlı olarak düşünemeyiz. İç görünümden kastımızı, ilişkilerin özüne ilişkin kişilik nitelikleri olarak kabul edersek, dış görünüm bu nitelikler dışında kalan her şeydir.
Yukarıda anlatılan kıssa ve fıkralar insanların dış görünüşün etkisinde kaldıklarını anlatıyor.
Bu sosyolojik ve psikolojik olguyu yok sayamayız. İçinde yaşanılan kültüre bağlı olarak dış görünüm faktörünün ağırlığı artabilir veya azalabilir ama yok olmaz. Yok olması da beklenmez.
Buna karşılık ikili ilişkilerimizde ve arkadaşlıklarımızda hepimiz, dış görünüşe değil, içten gelen samimiyete öncelik veririz.
Sosyal yaşamda dış görünüş daha baskın görünürken, bireysel yaşamda kişilik özellikleri daha önemlidir.
SURET- SİRET DENGESİ
Alıntıladığımız fıkra ve kıssalardan hareketle, sureti önemsemeyi etik yönden bir eksiklik olarak göremeyiz. Siretin daha önemli olması suretin önemsiz olduğu sonucunu da doğurmaz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da denge kurulmalıdır.
Özellikle karar verme makamında olan kişilerin, karar verirken sureti ihmal etmeden, sirete öncelik vermeleri gerekir.
Örneğin bir şirkete alınacak Bilgi Teknolojileri (BT) yöneticisi için aranan temel nitelik BT eğitimi, bu alandaki deneyimi ve ürettiği-yönettiği BT projelerdir. Adayların iş görüşmesi sırasındaki anlatım ve kendini tanıtım becerisi iç görünümün değil dış görünümün tezahürüdür. Adayların mülakat performansının (konuşma ve ifade yeteneğinin) veya yapılan makyajın etkisinde kalınarak, işin ehli olmayan kişilerin işe alındığına sıkça tanık oluyoruz. Bu hatalı tercihler kararı veren yöneticiden çok içinde bulunulan kuruma zarar veriyor. Ehliyetsiz kişilerin istihdam edildiği kurumlar başarısız oluyor.
Şüphesiz hepimiz zaman zaman yanlış kararlar verebiliriz. Ancak, karar verirken surete değil, “emanet ve adalet” ilkelerine itibar edenler daha az hata yaparlar.
Modern insan kaynakları uygulamalarında, emanet ve adalet ilkelerine uygun olarak, kişilerin dış görünüşlerinden çok yetkinliklerine (içsel özelliklerine) önem verilir. Bu amaçla psikoteknik uygulamalar geliştirilmiştir.
Kişisel yaşamımızda ve sosyal yaşamımızda surete değil sirete itibar edenlerden, suret-siret dengesini sağlayanlardan, emanet ve adalet ilkesine uyanlardan olmamız dileğiyle.
(i) Güleç, İ. (2012). Nasreddin Hoca'nın Biri Bir Gün. İz Yayıncılık. İstanbul: Alemdar Ofset. S: 32-33.
(ii) Güleç, S:52.
(iii) Mevlana Celaleddin Rumi (2014). Mesnevi. (Adnan Karaismailoğlu, haz.).Konya:Konya Valiliği, Bahçelievler Basım.2. cilt s: 56-59.