Papağanlar neden ölüyor?
TUTSAK PAPAĞAN (MESNEVİ’DEN)
Bir tüccar ile kafeste tuttuğu, çok sevdiği bir papağan vardı. Tüccar Hindistan’a gidecekti. Aile eşrafı ile birlikte, papağanına da Hindistan’dan ne istediğini sordu.
Papağan ona dedi: “Orada papağanlar görünce benim halimi anlat.
Size özlem duyan filan papağan, ilahi takdirle bizim hapsimizdedir.
Size selam etti, yardım istedi. Sizden çare ve rehberlik yolu diledi.
Dedi ki benim özlem içinde can vermem, burada hicran içinde ölmem yaraşır mı?
Ben zorluk bağındayım sizse bazen yeşillikte, bazen ağaç üzerinde, bu reva mıdır?
…
Tüccar Hindistan’a vardığında birkaç papağan gördü. Kendi papağanının mesajını onlara iletti.
O papağanlardan birisi aniden titreyerek yere düştü, nefesi kesildi.
Tüccar, “Bunu niçin yaptım? Niçin haber verdim? Bu ham sözle çaresizi yıktım” diyerek üzüldü.
…
Tüccar evine dönünce, papağanına, onun mesajını diğer papağanlara ilettiğinden duyduğu pişmanlığı anlattı:
“Senin o şikayetlerini sana benzer papağanlar topluluğuna söyledim.
Bir papağan senin derdini anladı, ödü patladı, titreyip öldü.
Ben pişman oldum. Bu söylemek neydi?”
Anlatılanları dinleyen papağan da titreyip düştü ve öldü.
Tüccar bu defa çok sevdiği papağanının ölümüne üzüldü:
“Ey güzel, tatlı sesli kuş! Sana böyle ne oldu? Niçin böyle oldun?
Yazık, ey benim tatlı sesli kuşum! Yazık, ey benim arkadaşım, sırdaşım.
Yazık, ey benim tatlı sesli kuşum! Ruhumun neşesi, bahçem, reyhanım.”
…
Tüccar papağanı kafesten çıkardı.
Kafesten çıkartılan kuş birdenbire canlanarak yüksek bir dala uçtu.
…
Papağan ölü taklidi yaparak tutsaklıktan kurtulmuştu.
Tüccar, papağanını çok sevdiği ve onu arkadaşı bildiği halde, onu kafeste tutarak, haksızlık yaptığının farkında bile değildi.
Bizler de bazen, tüccarın papağanına yaptığı gibi, farkına varmadan haksızlık yapabiliriz.
Haksızlığın derecesi, muhatabın hissettikleriyle orantılıdır.
Tüccar için ortada bir haksızlık yoktu. Hatta, tüccar papağana çok iyi davrandığını düşünüyordu. Papağan için ise en büyük haksızlık tutsak olmasıydı.
Hepimiz haksızlık yapabiliriz
Haksızlık denilince genellikle güç ve kudret sahiplerinin yaptıkları haksızlıklar akla gelir. Oysa, bulunduğumuz mevki ve sorumluklardan bağımsız olarak, her birimiz; farkında olarak veya olmayarak, önemsemeyerek, kendi nefislerimize, doğaya, ailemize, komşularımıza, iş arkadaşlarımıza, dostlarımıza, yaşadığımız topluma, tüm insanlığa karşı haksızlıklar yapabiliriz.
Hep birlikte düşünerek, sıkça yapılan bazı haksızlıkları sıralamaya çalışalım:
İnsanlar;
- Aralıksız oruç tutarak, sağlığına dikkat etmeyerek bedenlerine,
- Aç, susuz olduğunu gördüğümüz halde yardımcı olmayarak hayvanlara,
- Kirleterek çevreye ve doğaya,
- Çocuklarının ve eşinin hukukuna riayet etmeyerek ailelerine,
- Seviyesiz, kaba, kavgacı davranışlarıyla komşularına, iş arkadaşlarına, okul arkadaşlarına,
- İnsanların kusurlarını arayarak, asılsız söylentileri yayarak, gıybet ve dedikodu yaparak dostlarına ve topluma,
- Haksız yere başkasının kişilik haklarına müdahale ederek insanlara,
- Mesai saatleri içinde miskinlik yaparak işverenlere,
- Vergilerini vermeyerek topluma ve devlete karşı haksızlık yaparlar.
Kurumlar ve şirketler;
- Aralarında ayrımcılık yaparak ve ayrıcalık uygulayarak çalışanlarına ve paydaşlarına,
- Sigorta yaptırmayarak veya eksik sigorta yaptırarak işçilere,
- Vergilerini vermeyerek topluma ve devlete,
- Ticari anlaşmalara sadık kalmayarak tedarikçilere,
- Muhasebe ve finansal raporlama usulsüzlükleri yaparak yatırımcılara karşı haksızlık yaparlar.
Devleti yönetenler;
- Yolsuzluk yaparak, kamu varlıklarını zimmete geçirerek halka,
- Ayrımcılık yaparak, haklardan ve imkanlardan eşit şekilde faydalanılmasına engel olarak vatandaşlara,
- Kamu varlıklarını israf edip, hazinenin ve halkın fakirleşmesine yol açarak millete,
- İstatistik verileri manipüle ederek kamu çalışanlarının ve emeklilerin daha düşük ücret almasına yol açarak dar ve orta gelirlilere,
- Siyasi muhalifleri sudan bahanelerle cezalandırıp adaletten uzaklaşarak farklı görüşteki vatandaşlara,
- Devleti akla ve bilime uymayan, hayalperest, ideolojik saplantılarla yöneterek, fakir-fukaranın vergilerini bir avuç varlıklı insana aktararak, fakirliği derinleştirerek millete karşı haksızlık yaparlar.
“SORUMLULUK” İLKESİ VE HAKSIZLIK
“Sorumluluk” ilkesinin benimsenmesi ve bu ilkeye uyulması koruyucu hekimlik gibidir. Bu ilkeyi içselleştirip hayata geçiren kişiler ve kurumlar bilerek haksızlık yapmayacakları gibi, gördükleri haksızlıklara engel olmaya da gayret ederler.
Sorumluluk ilkesinin edebiyatını en büyük zulmü yapan kişiler de yapar. Oysa, önemli olan sorumluluk edebiyatını yapmak değil, bu ilkeyi hayata geçirmektir. Ancak bu ilkeyi hayata geçirmeyenlere bakarak, bu ilkeden feragat da edemeyiz.
Sorumluluk ilkesinin uygulanmasına rağmen de bazı haksız fiiller gerçekleşmiş olabilir. Erdemli ve sorumlu kişiler ve kurumlar yaptıkları haksız fiilleri fark ettiklerinde bu hatalarından pişmanlık duyar ve telafi etmek için özel gayret gösterirler.
İnsanoğlu melek olmadığı gibi şeytan da değildir. Melekleşebilir veya şeytanlaşabiliriz. Umarım, kafeste tuttuğumuz papağanlarımızı fark edip melekleşme çabası içinde olanlardan oluruz.