Kanaatkârlık ve tamahkârlık
Altın yumurtlayan kaz
Bir çiftçinin her gün bir altın yumurtlayan bir kazı varmış. Çiftçi, kazın karnında çok sayıda altın olacağını düşünerek, her gün bir altın sahibi olmak yerine, altınların hepsine birden sahip olmak istemiş. Bu tamahkârlık ile kazı kesmiş ancak kazın karnında bir tek yumurta bile bulamamış. Zavallı çiftçi, çok sayıda altına kolayca sahip olmayı düşünürken, her gün bir yumurta sahibi olma imkanından da mahrum kalmış[i].
…
Bize altın yumurtlayan işyerlerimizi yaşatmalıyız. Şirketlerin hayatını riske sokacak işler yaparsak, akıbetimiz çitçinin sonuna benzer.
Getir dokuz akçe olsun
Bir gece rüyasında Nasreddin Hoca’ya dokuz akçe vermişler. Hoca, on akçe olsun diye ısrar ederken uyanmış. Bakmış ki elinde bir şey yok. Gözlerini yumarak elini uzatmış:
“Getir dokuz akçe olsun[ii].”
…
Sahip olduklarının kıymetini bilmeyip, tamahkârlık yapanlar sahip olduklarını da kaybedebilirler.
Tamahkârlık nedir?
TDK tamahkârlığı “açgözlülük” olarak tanımlıyor.
Açgözlü, doyduğu halde doyduğunu bilmez, sürekli açlık duygusu içinde yaşar. Böyle bir insan ömrünün hiçbir anında huzurun dinginliğine kavuşamaz.
İnsanoğlu, kendisi için yaratılmış olan yeryüzünün nimetlerinden faydalanacak, eş, çocuk, mal, iş sahibi olacaktır. Ancak, bunlara sahip olmak için elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra sahip olduklarına şükredecek, kanaatkâr olacaktır.
Dünyayı denize, bizi de sandala benzetirsek, denizin sandala bir zararı yok, faydası vardır. Sandalın menzile ulaşması için denize ihtiyacı vardır. Ancak, sandal su alırsa, menzile ulaştıran su, bu kez sandalın helakine sebep olur.
Tamahkârlık bir hastalıktır. Bu hastalığa tutulanlar egoisttir, diğergamlık duygusundan mahrumdur. Bu sebeple Hz. Peygamber “doyma bilmeyen nefisten” Allah’a sığınmıştır.
Tamahkârlığın şirketlerde tezahürü
Şirket sahiplerinin ve yöneticilerin tamahkârlıkları, (çiftçinin altın yumurtlayan kazını kesmesi gibi) şirketlerin geleceğini ve sürekliliğini riske sokar. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde sıkça rastlanan üç tamahkârlık örneği: Ev-araba merakı, şirket karının tamamının dağıtılması, hesapsız-maceracı büyüme.
Birazcık para kazanan bazı işletme sahipleri ilk iş olarak sahip oldukları araçları yenilerler veya daha lüks yeni bir ev alırlar. Ortak sayısının fazla olduğu işletmelerde bu uygulama bir yarış haline de dönüşebilir. Bu alışkanlıklar, nakit pozisyonu müsait olmayan şirketlerde yıkıcı etki yapabilir.
Şirketlerde yapılan başka bir hata kazancın tamamının ortaklara temettü olarak dağıtılmasıdır. Öyle ki temettü dağıtmak için banka kredisi kullanan şirketler bile görülebilir.
Bir diğer tamahkârlık örneği de maceracı büyüme alışkanlıklarıdır. Hiçbir hesaba dayanmadan ve özellikle sadece banka kredisi kullanılarak gerçekleştirilen yatırımlar ciddi problemler oluşturuyor. Tamamı dış kaynaklara dayanan hesapsız yatırımlar başarısız olunca veya beklenen başarı seviyesine ulaşılamayınca, kredi geri ödemelerinde sıkıntılar yaşanıyor, kredilerin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Krediler yeniden yapılandırılsa bile kredi maliyetleri yükseliyor ve şirket çok uzun süre kredi yükü altında eziliyor, ortaklara normal temettü ödemesi de yapılamıyor.
Hırs ve tamahkârlık
Her nefis hırslıdır. Hırs bir bakıma ekonomik ve sosyal gelişmenin itici gücüdür. Herkesin “bir lokma bir hırka” anlayışıyla yaşadığı bir toplumda ekonomi durağandır, büyüme ve gelişme olmaz.
Hırsın normali faydalı, tamahkârlık seviyesine gelmesi zararlıdır.
En tehlikelisi, ehliyet sahibi olmadan, birilerinin aracılığıyla veya birilerinin emanetçisi olarak kamuda bir yerlere gelenlerdir. Bunlar sadakatlerinin karşılığı olarak her seferinde biraz daha fazlasını isterler. Daha fazla güce sahip olmak için, kendi etraflarında da benzer gruplar oluştururlar. Tamahkârlık halkası kartopu gibi sürekli büyür.
Tamahkârlığın ilacı
Ahlâk kitapları tamahkarlığın üç ilacını şöyle sıralıyor: Kanatkârlık, şükür ve Allah için infak.
Şükür ve infakın, makbulü sahip olunan nimetin cinsinden olanıdır. Malın şükrü mal ile, ilmin şükrü ilim ile…
İnanan insan dünyayı kesben değil, kalben terk ederek makul dairede kalır. Helâl ve meşru daire geniştir, keyfe kâfi gelir. Tamahkârlıkla, helâl-haram demeden, hesap kitap yapmadan dünyaya dört elle sardırmanın sonu hüsrandır ve mutsuzluktur.
[i] Ahmet Mithat Efendi. Kıssadan Hisse. S. 23.
[ii] Güleç, İ. (2012). Nasreddin Hoca'nın Biri Bir Gün. İz Yayıncılık. İstanbul: Alemdar Ofset. S 83