İnsan hakları karnemiz ve ekonomik sıkıntılarımız
Bazı dostların önerisi ve okuyucu yorumları üzerine bu hafta “insan hakları karnemiz” üzerinde hasbihâli tercih ettim.
İNSAN HAKLARI KADIN VÜCUDU KADAR GÜNDEM OLMUYOR
Bir dostun (yazıya konu edinmem için) paylaştığı tweeter mesajı:
“Bir ülkede bir kadının vücudu, ülkedeki insan hakları ihlallerinden, adaletsizlikten, zulümden, irrasyonel kamu harcamalarından, yolsuzluklardan, kuvvetler ayrılığının ihlal edilmesinden, gençlerin ve eğitimli kesimin ülkeyi terk etmesinden daha fazla gündem oluşturuyorsa oraya ne medeniyet gelir ne de yaratıcının rahmeti.”
“EVİM ŞİRKETLERİ” TESLİMAT YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMEZKEN, BDDK SEYİRCİ Mİ KALIYOR?
İki hafta üst üste “evim” şirketlerini yazmıştım. Bu yazıya gelen yorumlar da “İnsan haklarını” konu edinmeme sebep oldu.
Bir okuyucu şu yorumu yapmış: “teorik olarak katıldığım güzel şeyler anlatıyorsunuz ancak bir de pratikte şu anda bir evimin teslimatta bize neler çektirdiklerini ve BDDK’nın da buna nasıl seyirci kaldığını bir bilseniz?”
Teslimat problemi olan bir okuyucu da şunları yazmış:
“Biz, 11. veya 12.ayda ayrılmak için dilekçe verdik. Neredeyse 6 aydır ödememizi alamadık. En son 17 Haziran’a ertelendi, inşallah sarkma olmaz. Ben ne sosyal medyada nede başka bir portalde herhangi bir şekva içerikli paylaşım yapmadım. Hala bakış açım şu, bu sektörün karalanması insanlarda "İslami ticaret" konu başlığına topyekun saldırmak için malzeme oluyor. Bu şirketler maalesef bu farkındalıkla hareket etmeyi ihmal ediyor. Ben kendi sürecimi insanlara anlatsam Yimpaş, Kombassan, Jetpa örnekleri peşi sıra art arda geliyor... Ürün pazarlarken İslami hassasiyet var, ancak akde riayet ederken ciddiyetsizlik diz boyu.”
AKIBETİMİZ SODOM VE GOMORE’YE BENZEMESİN?!
“İnsan haklarını” konu edinmemin bir diğer sebebi de Salih Cenap Baydar’ın 17 Mayıs’ta “Sodom ve Gomore”yi yazması oldu. Salih Bey yazısını şöyle özetliyor:
“Ne kadar çok kişi tarafından alkışlanırsa alkışlansın, gözümüzün önünde yaşanan haksızlıklara, yanlışlıklara, zulümlere ses çıkartmamak, faillerle suç ortağı olmak anlamına gelir. Bir suça herkesin iştirak etmesi, ya da işleyenleri alkışlaması, ya da ses çıkarmaması, o suçu suç olmaktan çıkarmaz, toplumun tümden çöküşüne (helakına) yol açar.”
İYİ ÖRNEKLER
İçinizin karardığını hissediyorum. İçimizi rahatlatmak için güzel örnekler de verelim:
Bir arkadaşımın annesi otobüse bindiğinde ineceği zaman yanında oturduğu kişiden helallik isterdi. Tanımadığı ve ilişkisi olmayan kişiden neden helallik istediğini sorduğumuzda, “olur ki oturuşum, kakışım rahatsız etmiştir. Helallik alarak varsa hatamızı telafi edelim.” İlkokul mezunu bu annemiz diplomalı pek çok hukukçuya insan haklarının özünü anlatıyordu aslında.
Unutulmaz anılarım arasında yer alan bir başka olay: 2010 yılında hac vazifesini eda etmeden önce tanıdığım kişilerden helallik istiyordum. Altı ay birlikte çalıştığımız bir iş adamını helallik almak için aradım. Kısa bir süre çalıştığımız için beni hatırlamadı. Ama her zaman hatırladığım şu sözleri söyledi: “Bizim kullardan bir beklentimiz yok ki hakkımız olsun kardeşim, varsa hakkım helal olsun.”
MAZLUMLARIN HAKLARINI KORUYAN SÖZLEŞME: HILFUL-FUDUL
Risalet öncesinde, Hz. Peygamber’in de (sav) içinde bulunduğu Mekke’nin ileri gelenleri, Hılful-Fudul sözleşmesini hazırladılar. İslam Ansiklopedisi’ndeki bilgilere göre bu sözleşme ile:
Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman herkes; o kimse ister iyi ister kötü ister Mekke’li ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edecekti. Sözleşmeye taraf olanlar, deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacaktı (Süheylî, II, 73).
Bütün kaynaklarda Hz. Peygamber’in bi‘setten sonra da bu ittifaktan övgüyle bahsettiği, İslâmiyet’in onu daha da pekiştirdiğine inandığı ve bu yemini kızıl tüylü bir deve sürüsüyle de olsa asla değişmeyeceğini, tekrar çağrıldığı takdirde de tereddüt göstermeden derhal icabet edeceğini söylediği (Müsned, I, 190, 317) kaydedilmektedir.
“KUL HAKLARI” – “İNSAN HAKLARI”
İslami literatürdeki “kul hakları” kavramının hukuki yönünü günümüzde “insan hakları” olarak tanımlayabiliriz. “Kul hakları” beşerî ilişkilerin tamamını kapsarken, “insan hakları” hukuki sonuç doğuracak ilişkileri kapsar. Bir piramit düşünürsek piramidin tabanını kul hakları, piramidin üstünü insan hakları olarak görebiliriz. Temel insan hakları; Anayasa’mızda, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nde yer alıyor.
İslam’ın kul hakları üzerinde titizlikle durduğunu biliyoruz. Yine biliyoruz ki ahirette Allah’ın affından ümit var olabiliriz ama kul haklarıyla ilgili sorumluluktan, muhatabımız hakkını helal etmedikçe, kurtulmamız mümkün değil.
GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANLARI VE “KUL HAKLARI” / “İNSAN HAKLARI”
Hz. Peygamber’i örnek aldığını söyleyen günümüz Müslümanları Peygamber’in sünnetine ve Peygamber’in taraf olduğu Hılful-Fudul’e ne kadar bağlılar acaba?
Yazının girişinde evim sistemlerindeki hak ihlali şikayetlerinden ve insanımızın “insan haklarını” kadın vücudu kadar önemsemediklerinden bahsettik.
…
Birkaç örnek de ülke yönetiminden verelim.
…
Hep birlikte, bizzat içinde yaşadığımız %100’ü aşan enflasyon, devlet adına TÜİK tarafından yarı yarıya düşük gösteriliyor. Kamu görevlilerinin ve çalışanların ücret artışlarında TÜİK’in açıkladığı oranlar dikkate alınıyor. Alım gücümüz (en az) yarı yarıya düşüyor, düşmeye devam ediyor. İnsanlar açlık ve yoksulluk sınırında bocalıyor. Kişisel hakları ve ilişkileri doğrudan ilgilendiren yanıltıcı istatistiki bilgiyi özel sektör veya şahıslar açıklamış olsa, devlet bu kurum ve kişiler hakkında hemen takibata geçer ve en ağır yaptırımları uygular. Bize bu yanlış bilgiyi veren TÜİK’i kime şikâyet edelim? Hılful-Fudul takipçilerinin yaşanan bu gerçeği görmesi gerekmez mi?
…
En sağcısından en solcusuna kadar herkes adaletten şikâyet ediyor. İktidar partisinin milletvekilleri adalet borsalarından, devleti yönetenler at izinin it izine karıştığından bahsediyor.
Küresel adalet indeksindeki karnemiz her yıl geri gidiyor.
Yıllara göre küresel adalet indeksindeki yerimize bir göz atalım:
2015: 80
2016: 99
2017-2018: 101
2019: 109
2020: 107
2021: 117
Görüldüğü gibi 2015’te 80. sırada iken 2021 de (139 ülke arasında) 117. sıraya gerilemiş durumdayız. Başka bir ifade ile dünya sıralamasında sondan 22. sırayı almışız. Hılful-Fudul takipçilerinin bu indeksleri görmeleri gerekmiyor mu?
…
Mafya yapılanmaları devletle nasıl iş tuttuklarını, yasa dışı hangi işlere bulaştıklarını, tefrika halinde yayınlıyor, korkunç iddialar ortaya atıyorlar. Bu iddialar hakkında ne yapıldığını bilenimiz var mı? Hılful-Fudul takipçilerinin bu konularda söyleyecek sözleri yok mu?
…
Adalet bu kadar erozyona uğrarken, dini ve peygamberin sünnetini yaşatma iddiasındaki din adamları, ilahiyatçılar, STK’lar neden sessizliğini koruyor? Solda veya sağda bir avuç istisna dışındaki aydınlarımız nerede? Onlar başka bir evrende biz başka bir evrende mi yaşıyoruz?
…
İnsan hakları karnemizi böylece özetlemiş olduk.
Bu karne için ne dersiniz dostlar?
Yaşadığımız ekonomik sıkıntılarımız; Sodom ve Gomore yazısında sayın Baydar’ın dediği gibi, “gözümüzün önünde yaşanan haksızlıklara, yanlışlıklara, zulümlere” ses çıkartmadığımız, insan hakkı ihlallerini görmezden geldiğimiz için başımıza gelmiş olabilir mi?