Hepimiz biraz yarı cahiliz

Eşeğin okuma öğrenmesi [i]

Bir görüşme esnasında Timur Hoca’nın hocalığına laf eder. Hoca:

“Hünkarım, ben sizin şu yanınızdaki eşeği bile okuturum” der.

Timur gülerek eşeğin yularını Hoca’nın eline tutuşturur ve şöyle der:

“Madem öyle diyorsun, sana üç ay mühlet, götür eşeği okut. Üç ay sonra, meydanda eşek kitap okuyacak. Okuyamazsa hiç acımam alırım kelleni, ona göre!..”

Hoca, eşeğin boyuna göre bir masa ve bir de kalın kocaman bir kitap yapar. Eşeği yemleme zamanı gelince sayfaların arasına birer avuç arpa serpip eşeğin önüne koyar. Hoca kitabı açınca eşek arpaları görür ve yemeğe başlar. O sayfanın arpaları bitince diğer sayfayı, o da bitince ötekini açar. Nihayet kitabın sayfaları biter, eşeğin de karnı doymuş olur.

Hoca haftalar boyunca eşeği böyle yemler. Öyle ki eşek ne zaman masayı ve kitabı görse kulaklarını diker, kuyruğunu sallar.

Üçüncü ayın dolmasına yakın kitabın sayfalarını Hoca’nın çevirmesine de gerek kalmaz. Eşek diliyle sayfaları bir bir çevirip arpaları hüpletir olmuş.

Hoca Timur’un belirlediği günün bir gün öncesinden eşeği aç bırakır.

Beklenen gün gelir. Hoca eşeği meydana getirir. Masayı eşeğin önüne, kitabı da masanın üstüne yerleştirir.

Bir gün boyunca bu manzaranın özlemini çeken eşek derhal diliyle kitabın kapağını kaldırır. Dudaklarıyla bir ileri bir geri yoklar, fakat arpa bulamaz. Hemen diğer sayfayı çevirir, yoklar, orada da arpa bulamaz. Hemen diğer sayfayı çevirir, yoklar, orada da arpa bulamaz. Hemen diğer sayfaları çevirir, yoklar; orada da arpa bulamaz. Sonra diğer sayfayı yoklar… sonra diğerini…

Arpa bulamadıkça garip sesler çıkarır, derin derin tıslar, her seferinde homurtuları ve fısıldamaları artar. Sayfaların hepsini tek tek çevirir ama nafile… Kitabın bütün sayfalarını bitirmesine rağmen tek arpa tanesi bile bulamayan eşek, bu duruma iyice sinirlenir ve uzun uzun anırır…

Eşeğin anırmasını takiben Hoca Timur’a döner ve şöyle der:

“Bu da özeti hünkarım.”

Timur kahahalara boğulur ve alaylı bir ifadeyle

“Hoca şimdi eşek kitabı okudu mu?” diye sorar.

“Okudu hünkarım, bakın sonunda uzunca özetini de yaptı.” Timur:

İyi ama ben eşeğin okuduğundan hiçbir şey anlamadım!”

Hoca taşı gediğine koyar:

“Bu normal hünkarım. Zira eşek, kitabı kendi diliyle, yani eşekçe okudu. Anlayabilmeniz için eşek olmanız lazım.

Herkes meşrebine ve kapasitesine göre öğrenir. Eşek eşekçe, insan insanca.

Bu fıkrada, kitabın sayfalarını çevirmekle kitabın hakikatine vasıl olunamayacağı mizahi bir üslupla anlatılıyor. Aslolan kitabın sayfalarını çevirmek, anlamadan okumak değil, mesajını anlamak, alıp benimsediği mesajları hayata taşımaktır.

Cuma Suresi 5. Ayetindeyükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna” benzetilir.

Merkebe benzetilenler, taşıdıkları yükün (bilginin) içeriğine vakıf olmadıkları gibi, vakıf olmadıkları konularda (fıkradaki eşeğin anırması gibi) sorumsuzca ahkâm keserler.

Merhum Esat Coşan da hayata taşınmayan kuru bilgilere sahip günümüz müslümanlarından şöyle yakınır[ii]:

“Daha münevveriz. Sahabe-i kiramın bildiği bilgilerden daha fazla mücehheziz; ama kalp zaafı var.” Kalpte eksiklik var. Bizim imanımızda eksiklik var.”

Cahil mi ve yarı cahil mi?

“Cahil cesareti” deyimini sıkça kullanırız. Ancak bunun yerine “yarı cahil cesareti” deyimini kullanmak daha isabetlidir bence.

Çünkü cahil olan cehaletinin farkındayken, yarı cahil, bilmediğinin farkında değildir. Bildiğini zannettiği için daha iddialı ve daha cesurdur.

Bu sebeple “yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder.”

Kim cahil, kim yarı cahil, kim alimdir? Sınırlar çizilebilir mi?

Alim dediğimiz kişi her şeyi bilebilir mi? Her şeyi her yönüyle ve hakkıyla bilmek mümkün mü?

Merhum Erol Güngör, realitenin sadece ilimle anlaşılamayacağına, teorik bilginin yanında sanat, din, ahlak gibi sezgici veya estetik boyutlarla birlikte realiteye ulaşılabileceğine işaret eder. Hoca’ya göre:

“Bütün mesele realitenin tek yanlı olmadığını, bilgimizin teorik yanının sezgici veya estetik yanıyla birlikte bir mana ifade edeceğinin bilinmesidir.[iii]” (s78

Şu halde her şeyi bütünüyle bilemeyeceğimize göre, hepimiz bir bakıma yarı cahil sayılırız.

Sonuç: Kime ve hangi bilgiye itibar edelim?

Hepimizin bir ölçüde yarı cahil olduğumuzu kabul ettiğimize göre “cahil cesareti” deyiminden kaçınmak için görüş beyan etmekten de kaçınmalı mıyız?

Cevap elbette “hayır!”

Sık sık vurguladığımız gibi, ifrat ve tefritten kaçınmalıyız.

Kişiler bazı konularda daha fazla bilgi sahibiyken bazı konularda da az bilgi sahibidir. Bu sebeple, her zaman bizden bilgili birilerinin olabileceğini unutmadan, bildiğimiz konularda, bildiklerimizi ilgililerle paylaşmalıyız.

Unutmayalım ve sık sık tekrar edelim: İstişare müessesesinin işletildiği kurumlarda, farklı bilgiler bir arada değerlendirileceği için isabetli karar verme ihtimali de artacaktır.


[i] Güleç, İ. (2012). Nasreddin Hoca'nın Biri Bir Gün. İz Yayıncılık. İstanbul: Alemdar Ofset.s110-112

[ii] Coşan, E. (1993). Avustralya Sohbetleri-2. İstanbul. S.304.

[iii] Güngör, E (1989).İslamın Bugünkü Meseleleri. Ötüken Yayınları (6. Basım). S 73-78)

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum