Muhalefet ekonomide neden güven vermiyor?
Eğer ekonomide özellikle geçen sonbahardan bu yana yaşanan kur şokları ve buna bağlı kriz olmasa idi Erdoğan iktidarının süreceğini çok daha güçlü bir şekilde düşünebilirdik. Ama TÜİK ne derse desin çarşı pazardaki rakamlar, benzin istasyonlarındaki pompa fiyatları, kiralardaki artış derken ekonomik krizi hissetmeyen kimse yok. Bu da doğal olarak oy oranlarını etkiliyor.
PANORAMATR araştırmalarında da uzun süredir iktidarın aleyhine bir trend gözlemliyoruz. Millet İttifakı, Altılı Masa’nın diğer bileşenlerini eklemeden de Cumhur İttifakı’nı geçmiş durumda. Henüz Altılı Masa yüzde 50 bandını aşamadı ama görünen eğilim iktidarın seçimleri almasının her geçen gün daha da zor olduğunu işaret ediyor.
Bu sürece rağmen muhalefet, seçmeni Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözebileceğine dair ikna edemiyor. Toplumun çoğunluğunun yaşanan ekonomik krizin sorumlusu olarak iktidarı görmesi muhalefete açık çek verilmesine yetmiyor.
Muhalefetin ekonomi ile ilgili açıkladığı projelere, kamuoyunda muhalefet adına görünür hale gelen aktörlere bakınca bunu anlamlandırmak çok da kolay değil. Hele de bu aktörleri bugün ekonominin başındaki isimlerle mukayese edince durum daha da çarpıcı hale geliyor.
En yakın örnek Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun önceki gün yaptığı açıklamalar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı ülkesinin kredi kullanırken muhatap olduğu faiz oranlarındaki en önemli faktörlerden biri olan ülke risk birimi CDS’i kabul etmediğini söyledi.
Öyle ki kışın ayazında dışarda yürüyorsunuz, termometreler eksi 20’yi gösteriyor, siz termometreler bize haksızlık yapıyor, hava günlük güneşlik diyorsunuz. Üstüne de o havada tişörtle dolaşıyorsunuz. Allah afiyet versin.
Bir de “son on günü çıkarırsak en az değer kaybedenin TL” olduğu açıklaması var. Son dört dakikada yediğimiz 3 gol olmasa biz galibiz gibi bir cümle. Bu ifadeleri de kendisinin en büyük sorumluluğu olan enflasyon hedefinde yüzde 50 yanıldığını itiraf ettiği, ilan ettiği hedefi birçok ülkenin yıllık enflasyon oranının iki katından fazla revize ettiği bir toplantıda kullanıyor.
Kavcıoğlu’nun yanına Hazine Bakanı Nurettin Nebati’yi koyalım. Çok örnek vermek sanırım boşuna olur. Ekonomi Bakanı’nın sanki iyi bir şey söylüyormuş gibi ‘Dolar 25 TL olmaz zaten en dipte’ dediği gün 14,84 olan TL/Dolar kurunun bugün sadece 4 ay içinde 18’lere dayandığını hatırlasak yeter.
Muhalefet cephesine baktığımızda ise fotoğraf oldukça farklı. Bunun için sadece partilerin internet sitelerine girsek yeter.
İYİ Parti’nin 3. Kalkınma Oturumu’nun sunumu daha yeni siteye konmuş. Partinin ekonomiden sorumlu isimlerinden Erhan Usta, Ümit Özlale, Bilge Yılmaz gibi isimler krizle ilgili ayakları yere basan tahliller yapıp çözüm önerileri sunuyorlar. Genel Başkan Akşener ise 2020’nin başından beri il il gezip ekonomiyi gündemleştirmeye çalışıyor.
Gelecek Partisi’nin belki de en güçlü olduğu alan ekonomi. Yeni de değil, 15 Haziran 2020’de ‘Ekonomi’de Gelecek Modeli’ni Genel Başkan Ahmet Davutoğlu yanına İbrahim Turhan, Serkan Özcan, Kerim Rota ve Mustafa Mente’yi alarak açıkladı. Bu isimler hem aktif olarak kamu ve özel sektöre ekonomi yönetiminde yer almış isimler hem de sürekli olarak ekranlarda ve sosyal medyada soğukkanlı analiz ve önerilerle durumu değerlendiriyorlar.
DEVA Parti Genel Başkanı Ali Babacan’ın ise en iddialı olduğu alan ekonomi. Babacan, her fırsatta 2002 krizinden ülkeyi kendisinin çıkardığını şimdi de bunu yapacak olan kendisi olduğunu söylüyor. Ekonomi ve Tarım eylem planları da sitede duruyor.
Eğer mesele gündelik hayata dokunmak ise, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu öğrencilerin KYK borçlarının faizlerinin silinmesinden en son olarak araçlarda ÖTV indirimi haberine kadar muhalefette iken iktidarda imiş gibi etkili hamleler yapabiliyor.
Peki yukarda saydığım iktidarın ekonomi aktörleri ile muhalefetin isimlerini yan yana koyduğumuzda fark bu kadar açık iken, iktidarın ekonomi vizyonu insanlara güven vermezken neden seçmen ekonomide muhalefetin sorunları çözebileceğine inanmıyor?
Bunun bir sebebi ülkenin ekonomik sorunlarının artık kronikleştiği algısı, yaşı kırkın üzerinde olan herkesin ekonomik kriz hafızasının güçlü olması ve artık insanların Türkiye’nin kolay kolay bu darboğazı aşamayacağını düşünmesi olabilir.
Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer sebep muhalefetin ayrı ayrı ifade ettiği, topluma aktardığı bu ekonomik çözüm paketlerinin hayata geçebileceğine dair bütünlüklü bir fotoğraf verilememiş olması. Örnek vermek gerekirse, toplumun birinci önceliği olmasa da, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi altı genel başkanın katılımı ile kamuoyuna sunuldu ve makul bir süre tartışıldı. Genel tepkiler de olumlu idi.
Benzer bir toplantının neden ekonomi alanında yapılmadığını sanırım parti yetkilileri daha iyi biliyordur. Ama toplumda muhalefetin ekonomiyi toplu bir şekilde ele alıp bütünlüklü bir politika ile işlerin üstesinden gelebileceği algısı yerleşmiş değil. Bu da oy geçişkenliğini sınırlıyor.
Elbette kimlik tartışmaları, cumhurbaşkanlığı adaylığı bilmecesi gibi sorular da belirleyici. Ama bazen en iyi programları ve önerileri hazırlasanız, en doğru aktörleri de seçseniz bunu kamuoyuna doğru aktaramadığınızda sonuç pek de beklediğiniz gibi olmuyor. Ekonomi de sanırım an itibariyle bu tanıma uyuyor.