Meclis’teki 23 Nisan fotoğrafı
İktidarın kutuplaştırma siyasetinin bilinçli bir yansıması olan kamplaşmada ana sorumlu haliyle bu çizginin mimarı Erdoğan’dı. Bulunduğu konum itibariyle meclisteki parti liderlerini ülke sorunlarını konuşmak için defalarca birlikte ya da tek tek çağırabilecek iken arada bakan göndermekle yetinen, meydanlarda yüz yüze bakmayı imkansızlaştıran bir dil kullanan, ezici iktidar gücünü kalanları muhatap almama yönünde bir meşruiyet zemini olarak gören Erdoğan Yenikapı’da oluşan havadan sonra bile sadece MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi yanına alarak ilerlemeyi tercih etti.
Muhalefet liderlerinin eleştiri sınırlarını aşan, Erdoğan’ın kişisel hukukunu zedeleyen tutumları da elbette bir faktör idi. Ama CHP milletvekillerinin tutuklandığı, Kılıçdaroğlu’nun devlet yetkililerinin bakanların gözü önünde neredeyse linçin eşiğinden döndüğü, ana muhalefet liderini yumruklayanların iltifata mazhar olduğu bir dönemde daha makul bir muhalefet olur muydu zor soru. Ya da CHP’nin muhalefet anlayışı ne zaman ne kadar makul idi sorgulanabilir.
Böylesi bir sert mirasın üstüne 23 Nisan fotoğrafı gelince ülkenin en büyük iki siyasi partisinin genel başkanlarının aynı odada bulunması, birbirlerinin elini kerhen değil gözlerinin içine bakarak sıkması hani neredeyse siyasi devrim havasına evrildi.
23 Nisan’da ve TBMM çatısı altında olması ile sembolik önemi artan bu anlık çay randevusu 31 Mart sonrası Türk siyasetinin evre değiştirdiğinin en kritik göstergesi.
Seçmen Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı, Özel’i ana muhalefet lideri sıfatları ile değil ama her ikisini de parti genel başkanı şapkaları ile göz hizasında daha eşit bir konuma getirdi. Salı akşamı yansıyan fotoğraflar da o eşitlenmenin bir yansıması.
O fotoğrafın ana aktörü ne çaya davet eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de randevu isteyeceğini söyleyen, ‘içeriği mekâna kurban etmem” benzeri mesajlarla yapıcı bir süreç izleyen CHP Genel Başkanı Özel’di. O karenin tam ortasında aslında seçmen vardı.
Seçmen, liderleri o görüşmeye mecbur kıldı. Kılıçdaroğlu’nu çekilmeye zorlayan, Erdoğan’a kaybettiren, İmamoğlu-Yavaş ikilisi ile başlayan dile kredi veren, 31 Mart ile CHP’yi birinci parti yapan seçmen o gece verilen görüntünün de mimarı.
Eğer son bir yıldaki seçim sonuçları bu şekilde cereyan etmese idi ne siyasiler bugünü kurgular ne de isteseler bile tek başlarına bunu başarabilirlerdi. Dolayısıyla siyasi aktörlere kredi vermeden önce Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek şart.
23 Nisan fotoğrafı, 31 Mart’a kadar Ankara’da daha önce AK Parti Genel Merkezi’ne bile değil onu iki kilometre yakınındaki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne neredeyse kazık çakmış siyasi sıklet merkezini TBMM ile Beştepe arasında bir yere oturttu. Düne kadar siyasal haritada görünmez hale gelen Meclis yeniden bir aktör konumuna geldi.
Geçen beş yılda haber bile olmayan ya da kim-kiminle tokalaşmadı, kim ayağa kalkmadı üzerinden gündeme giren TBMM’nin açılış ve 23 Nisan resepsiyonları bu sefer yeni bir siyasi atmosferi görünür hale getirdi. 23 Nisan resepsiyonu o kadar kalabalıktı ki bakanlar bile girmek için salon önünde sıra beklemek zorunda kaldılar. Bunda İsmailağa’nın şeyhinin cenazesine katılmak için Meclis’in oturumuna gelmekten vazgeçen Erdoğan’ın resepsiyona katılma kararının da rolü vardı tabii.
Elbette temkinli olmak gerek. Tek bir fotoğraf, bir randevu, bir toplantı iki siyasi kesim arasındaki pozisyon farklarını, karşıtlıkları yok edecek değil.
Her iki lider de tabanlarını diğerinin karşısına konumlandırmışken mesafe almak hem siyasi söylem ve içerik hem de geçmiş bagajlar nedeniyle kolay değil. Ancak ne AK Parti 31 Mart’ı yok sayabilir ne de CHP her şeyi yerel seçimlerle başlatabilir.
Üstelik AK Parti, CHP ile diyalogu sadece kendi tabanını dikkate alarak değil Cumhur İttifakı içindeki dengeleri de gözeterek yönetmek zorunda. Partiler arasındaki duvarların esnemesinden, çoğulcu ve daha demokrat bir siyasal dilin gelişmesinden, parlamentoda farklı parti eşleşmelerinin en azından senaryo düzeyinde bile konuşulur olmasından en çok rahatsız olması gerekenin MHP olduğunu öngörmek zor değil.
Erdoğan’ın Bahçeli’ye koşulsuz mecburiyeti MHP’ye oy oranının çok ötesinde bir etki alanı sunarken bunun zayıflaması da Erdoğan’a farklı bir esneklik tanıyacaktır.
Cumhurbaşkanı 2020 Kasım’ında Biden’ın seçilmesinden bu yana kendi elleriyle kurduğu sonra da esiri olduğu Cumhur İttifakı’nı esnetme arayışında. Ancak bunda hem Bahçeli’nin söyleminin ve Soylu’nun İçişleri pratiklerinin izin vermemesi hem de başta İYİ Parti olmak üzere başka aktörlerin yanaşmaması ile muvaffak olamadı.
Erdoğan’a bu imkân hiç beklemediği bir yerden gelebilir. Konu bazlı ve başlıklar üzerinden CHP’nin AK Parti’ye alan açması, Anayasa tartışmalarında MHP’nin katı ve uzlaşmaz tutumunun yalnız kalması siyasete yeni bir dinamik kazandırabilir.
Bunların hepsi erken, belki fazla iyimser değerlendirmeler olabilir. Ama AK Parti’nin mottosu ile 23 Nisan akşamı hiçbir şey olmadı ise de bir şeyler oldu. Tam olarak ne olup olmadığını görmek için de çok beklememiz gerekmeyecek.