Popla kazanmak popçuyla paylaşmak
Hiç şaşırmadım. Haberi duyduğum an yerimden zıplamadım. Olmaz, nasıl olur, bu kadarı da fazla demedim. Böyle haberler ilk kez duyduğum türden değil. Gelecekte daha da duyacağım kesin. Hem dün kimi jakoben, katı Kemalist, laik, hatta solcu güç odaklarının kültürü hangi elemanlar eliyle toplumla nasıl paylaştığını bildiğim için de şaşırmadım. Bugün de muhafazakar güç odaklarının öyle davrandıklarını, davranmak zorunda olduklarını biliyordum. Bu bir güç geleneği. Bir şeyin maddesi ne ise türevi odur ve sonu gelmez aynılığın davranış kalıpları benzeştir. Güçtür ortak inançları. Ne kadar güçlüysen o kadar haklısındır ve her yaptığın doğrudur onlara göre. Para onun elindedir. Para kültürün dini olmuştur çoktan. Ufku da. Yöntemi de. Kültür, estetik, kalıcı değer şöyle bir kenarda bekleyebilir.
Demokrasiyi ve ona bağlı etkileşim ve iletişim kanallarını salt bir güç elde etme aracı görmenin doğal sonuçlarıdır bunlar. İnanç tarih gerektirir demokrasi için. Bu sebepten onlar için etkinlik olan şey baştan başa sorundur temelde. Seçimle, halkın oyuyla kazanmışlardır ya güçlerini, söyleyecek söz bitmiştir artık. Bilmezler ki asıl demokrasi niceliksel olarak değil asıl niteliksel bağlamda birbirini çeken oydaşların yüksek ve güzel oyunudur. Demokratlar birbirlerini yukarı çekerler. Yerçekiminin tersi. Gelişmenin yoludur demokrasi. Güç karşısında sinip payını beklemek değil. Sırası gelenin niteliksizlikte ve yöntemsizlikte ısrarı hiç değil.
Olup bitenleri biraz eleştirdiniz ve demokrasiden taraf oldunuz mu, buna karşı çıkmanın iştah payı artar. Hemen Amerika’yı gösterirler. Demokrasinin Trump travmasını hatırlatırlar. Dilleri varmasa da saklı bir Putin sevicilik vardır edalarında. Çakma Çarlık buz tutar sakallarında. Oysa siz konuşurken halkı, onun gücünü, kültürü eleştirmezsiniz, usulledir derdiniz.
Bir ülkede birden fazla dini ve kültürel değer, çoklu ırk çeşitliliği ve bunlara bağlı katmanlı derinlikler varsa orası demokrasinin yüksek yurdu olmak durumundadır. Ötesi her tür yıkıma ve çözülüşe açık kalmak demek. Her olaya yüksekten, kavramsal ve tarihin içinden bakmalı. Yapılan her iş dil sürçmeleri gibi ihbar edici ve şifreler taşıyıcıdır. O yüzden ilk somut olayda, çözülmesi gereken semboller nedir onu düşünmeli.
***
İdeolojik, ırksal hatta cinsel aidiyetlerin dinmez bir egemenliği var kültür sanat dünyasında. Bu aidiyetlerin dışında salt estetik değerlerle ayakta kalan ve kültür kadar insanı ve toplumu oradan savunanları pek sevemiyor kimse. Belki de bu özelliklere gerçekten sahip ve bu yolda ısrar edenlerin sayısı çok az da ondan. Üstelik azlık sayısal egemenliklerin içinde bir çekim alanı değildir. Az olan zayıf addedilir.
Genel anlamda, istisnalar hariç, kültür sanat etkinliklerinde ve özellikle şiir festivallerinde yöntemsizlikten kaynaklanan bir değer dengesizliği hep sürüyor. Saf şair kitle karşısında bir zayıf figür olarak görülüyor. Bu görüşten doğan boşluk ise popüler figürlerle doldurulmak isteniyor.
İşte gördüğüm son haber bu durumla ilgiliydi. Belediye, onca şair yeterli değilmiş gibi bir popüler kültür figürünü daha davet etmiş ve ayrıca onun için afiş bastırmıştır. Paralel festival, adeta tek kişilik. Anlayacağınız otuz şaire karşı bir popüler kültür kahramanı. Eee, fanları var, şöhreti var, kitapları yüz binler satıyor. Popa karşı pop. Halk böyle istiyor. Böyle yapılırsa halkın haberi oluyor. Herkes ancak bu yolla mutlu oluyor. Belediye medyaya daha fazla haber oluyor. Elinde tuttuğu gücün varlığının sürüyor olmasını, sayısal çoğunlukla test ediyor.
Bu tutarlılığa şapka çıkarıyorum ben. Hay hay diyorum, alkışlıyorum. Oylar bu dille toplanıyorsa eğer o oyun gücüyle elde edilen güç (para dahil) böyle harcanır. Şiirin bu pop çemberinde asli bir kıymet taşımadığını ve yerinin olmadığını kabul etmek gerekiyor. Bu bir nitelikli demokrasi meselesi çünkü. Demokrasinin kitlesel fetişizmin ötesinde geliştiği ülkelerde, şiir ve şair o kadar gündemde değil. Ama bu da yaşadığımız çağla ilgili. Felsefi bir mesele. Bir belediye sorunu değil. Şaşırmadım, o yüzden de...