Kültür ve maske…
Maskenin ruh ve sanatla hep bir ilgisi var. Bu ilgi politikaya da bağlanır ama maskenin bugün bir nesneye dönüştürülmesi asıl gerçekliğini değiştirmez. Hieronymus Bosch’un resimlerine bakmak, Çin ve Japon sanatına göz gezdirmek, Afrika kabilelerinin maske yontularını incelemek bile bu konuda derinlikli fikir verebilir bize. Çünkü maske, gerçekliğin soyutlanıp mitsel bir forma bürünmesinden başka bir şey değildir. Eski Yunan Tiyatrosundan, Myra Antik kenti kalıntılarına, Anadolu seyirlik oyunlarına kadar görebiliriz maskenin izlerini. Neredeyse maskesiz hiçbir kültür yoktur ve kültürün kendisi de en genel anlamda estetize edilmiş bir maskedir. Kültürümüzde maskeli balo geleneğine rastlanmaz ama daha kamusal biçime bürünmüş maskeye her yerde rastlamak mümkün. Hristiyan ikonografisinin kökenlerine dek inmeye gerek yok ancak dinsel resimlerimizde kullanılan perdelemeler pasif birer maske biçimi diye yorumlanabilir.
Fakat son iki yıldır maske bütün mitsel ve kültürel yüklerinden sıyrılıp bir yüz ve varlık sıfırlama nesnesi olarak hayata girdi. Coronavirüs onu ebedi bir ruh ve sanat formu olmaktan çıkararak sıradanlığın nesnesi kıldı. Ağız ve burnu kapatan, insan varlığının en belirgin organı gözleri yalnızlaştırıp çaresiz bırakan bir eşyaydı artık. Bütün dünyada olup bitenler bir yana geçtiğimiz hafta, adında kültür olan bir bakanlığımız, onu bugüne kadar hiç görmediğimiz şekilde kendi insanımızı silme, utanç içinde bırakma örtüsüne dönüştürdü .
Hariciyemizden sorumlu bakan, ilkin ‘turistin göreceği her kişi aşılanacak’ gibi bir cümle kurmuştu. İşi deniz suyu ile otel odası pazarlamak olan bir turizm firması patronuna ise kültürden sorumlu bakanlık verilmişti çoktan. Bu ilk açıklamanın devamı olsa gerek o inanılmaz tanıtım filmi ile karşılaşıverdik. Sarı maskeler takmış insanlarımız, gülen gözlerle bakıyor ve turistlere ‘enjoy, I’m vaccinated’ mesajı veriyorlardı. Bunu bir özel şirket yapmış olsaydı bile her türlü ihtimali hesaplardı, profesyonellik gereği. Fakat, devletin bakanlığıydı işin sahibi. Propaganda filminin görüntülerinde doğa, kültür, tarih ve deniz imgelerine yer veriliyor, turistlere mutlu ve sağlık içinde bir tatil vaat ediliyordu. Böylece maske, bütün tarihi ve kültürel derinliğinden sıyrılıyor, su ve otel pazarlamasının bezden bayrağına indirgeniyordu. Kültürü bir eğlence ve pazarlama malzemesi gören bu zihniyetin toplumun ortak değeri kültür ve onun bakanlığı adına konuşuyor olması kabul edilebilir miydi? Nasıl olabiliyordu bu? Pazarlama ve para adına kültür ve insani değerler kolaylıkla ayakaltına alınabilir miydi? Yetmedi, muhatabınız bunu kabul edecek ve buradaki kurnazlığı, uyanıklığı görmeyecek kadar saf mıydı?
Her zaman söylüyoruz ve tekrar etmekten yorulmayacağız, Türkiye’nin esas sorunları kültür ve sanatta düğümlenir ve oradan bir yol bulunmadıkça hiçbir yere varılamaz. Kültür ve sanat da ne pazarlamacılığın, ne de her tür sosyo- kültürel ayrımcılığın kabına sığacak kadar tek boyutlu değildir. Güncel, politik, dini, ayrımcı, pazarlamacı, dil ve yöntemlerle bir ülke kendisini sanat ve düşünce düzeyinde sunamaz. Fransızların Eyfel Kulesi’ne kocaman bir maske taktıklarını düşünün! İtalyanlar Collesium’a, Çekler Prag’daki Astronomik Saat Kulesi’nin önüne çeksinler aynı türden bir maskeyi! Ya da Amsterdam’da kanallar boyunca maskeler takıldığını varsayalım. Her şeyi perdelemeye, karşınızdakini ikna edip inandırmaya yeter mi bunlar? Ülke çapında bir iyileşme olmadan, steril bölgeler üretilerek çözülebilir mi böylesi büyük sorunlar? Kahire’nin arka sokaklarını göstermeden, oraya çıkan yolları kapatarak, piramitlerin üzerine maskeler salındığını düşünün. Bindiğiniz taksici aşılanmış, biletinizi kesen görevli aşılanmış, kalacağınız otelde çalışanlar aşılanmış. Siz de keyfinize bakacaksınız. Gezip tozacaksınız, ne güzel fırsat değil mi?
Halkların, yoksulların, imkanı olmayanların daha da kenara itildiği, para ve güce göre şekillenen bir dünyaya doğru hızla ilerliyoruz. Toplumların ortak değerleri, tabiat harikaları, tarihi kalıntılar, sağlık bölgeleri, güvenli gıda ürünleri gittikçe sıradan insanların uzağına taşınıyor ve öngörüsüz yöneticiler de şirketler ve uluslararası firmalar adına buna yataklık ediyorlar. Kültürün bir dünya görüşü, geçmişe ve geleceğe bakma yöntemi de olduğu göz ardı edilerek günü kurtarma hesapları yapılıyor. Küçük bir kımıldama ile, dışarda bırakılmış, istenmese bile aşağılanmış kitleler yüzlerini I’m not vaccinated diye maskeleri ile donatırlarsa ne olacak bu hiç hesap edilmiyor mu? Dahası asıl mesaj açık bir insan yüzü ile verilmez mi? Yüz kadar bir toplumun kültürünü temsil edebilen ne vardır? Nuri İyem’in resimlerinde, Ara Güler fotoğraflarında gördüklerimiz İngilizler mi?