Risk büyüyor!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) her ay finansal araçların reel getiri oranını kamuoyu ile paylaşıyor. Yani temel yatırım araçlarının enflasyon çıkarıldıktan sonra aylık, üç aylık ve yıllık bazda yatırımcılara ne kazandırdığını bizimle paylaşıyor.
Bu ay yayınlanan verilere baktığımızda son bir ay içerisinde tüketici enflasyonuna karşı tasarruf sahibini koruyan sadece iki yatırım aracı olmuş. Birincisi külçe altın. Külçe altın son bir aylık tüketici enflasyonu ile indirgendiğinde yüzde 6’lık bir reel getiriye sahip olmuş. Amerikan doları yüzde 1,48 oranında kazandırırken, BIST 100 endeksi yüzde 0,25, euro yüzde 1,37, mevduat faizi yüzde 4,06 ve Devlet İç Borçlanma Senetleri %8,20 oranlarında yatırımcısına kaybettirmiş.
Son bir ayda dolar ve altın alan kazanmış. Onun dışındaki tüm yatırım araçlarında tasarruflarını değerlendirenler ise enflasyona karşı satın alma gücünü kaybetmiş görünüyor. Ancak asıl şaşırtıcı sonuç üç aylık verilerde.
Yılbaşından bu yana hiçbir yatırım aracı, ne üretici enflasyonuna (ÜFE) ne de tüketici enflasyonuna (TÜFE) karşı reel getiri sağlayamamış. Bakın TÜİK bu veriyi nasıl paylaşmış!
“Külçe altın, üç aylık değerlendirmede; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde %9,98, TÜFE ile indirgendiğinde ise %5,21 oranında yatırımcısına en az kaybettiren yatırım aracı olurken; DİBS, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde %21,68, TÜFE ile indirgendiğinde ise %17,53 oranında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.”
Gördüğünüz gibi biz reel getirinin hangi araçta en çok olduğunu değil, hangisinde en az kaybın olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Bu durumun ortaya çıkmasındaki en temel neden ise bu araçlarda getirinin düşük olması değil. Enflasyonun yüksek olması. Enflasyon yükseldikçe de tasarruf etmenin götürüsü daha da artıyor.
Bana ne bu verilerden, ben zaten zar zor geçiniyorum diyebilirsiniz.
Bana ne yatırım araçlarının getirisinden, ben ayın sonunu zor getiriyorum diyebilirsiniz.
Yerden göğe de haklısınız.
Ama zaten binbir güçlükle yapılan tasarrufların enflasyon karşısında eridiği bir ortamda, tasarrufların bu şekilde olumsuz bir yatırım ortamı ile karşı karşıya kalması hepimizi ilgilendiriyor.
Neden ilgilendirsin ki diyebilirsiniz?
Tasarrufların getirisinin enflasyona karşı ezildiği, fiyatların ise gün gün arttığı bir ortamda tüketim eğilimi ister istemez artıyor. Tüketimin artması ise fiyatlar ve dolayısıyla enflasyon üzerindeki baskıyı arttırıyor.
Ekonomide birçok dengenin de olumsuz etkilenmesine neden oluyor.
Yakın geçmişe kadar TL cinsinden getiri bu şekilde negatif kaldığı için tasarruf sahipleri dövize dönmeyi tercih ediyordu. Kur korumalı mevduat ve arka kapı satışları ile dövizdeki artış da büyük ölçüde durduruldu. Hal böyle olunca Türkiye’de tasarruf yapmayı cezalandıran bir sistemimiz oldu.
Bu durum ise sürdürülebilir değil.
Özellikle kur korumalı mevduatta biriken tutarın 600 milyar TL’yi (45 milyar dolar) bulduğunu düşünürsek kırılganlığımızın boyutu da ortaya çıkıyor. Mevcut negatif reel getiri ortamında her an bu kaynağın önemli bir kısmının dövize dönmesi ihtimal, karşı karşıya olduğumuz riski büyütüyor.
Bunun üzerine cari açıktaki artışa paralel olarak artan döviz ihtiyacı ve dış borç ödemeleri de cabası.
Zor bir yaza doğru gidiyoruz.
Turizmde de beklenti gerçekleşmezse hükümetin hesapları tümden şaşabilir.
İşte asıl o zaman canımız çok yanar…