Geçici kararlar, kalıcı hasarlar!
Geçtiğimiz Cuma gününden bu yana konu aynı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun şirketlerle ilgili düzenlemesi.
Düzenleme ne diyor?
Bağımsız denetime tabi olan bir şirketin yabancı para varlıkları 15 milyon TL’yi ya da cirosunun veya aktif varlıklarının yüzde 10’unu geçiyorsa o şirkete bankalar ticari kredi vermeyecek. Karar Cuma akşamı alındığı için üzerine uzun uzun konuşuldu, tartışıldı.
Atılan taş, ürkütülen kuşa değecek mi önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz.
Bu tartışmalara dün de Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati katıldı. Bakan aynen şöyle dedi.
“Önemli olan bu kararların verdiği mesajlar. Biz diyoruz ki, paralarını alıp gidip bu parayla döviz alma ve aldığımız kararların hepsi geçici.”
Konuyla ilgili en yetkili ağızdan böyle bir açıklama gelince insanın aklına bazı sorular geliyor.
İlki kararların geçici olduğuna ilişkin mesaj!
Geçici demek bir süre sonra bu karar uygulamadan kaldırılacak demek. Bir sonu var demek.
O son ne olduğunda gelmiş olacak?
Ne beklenecek?
Bu beklenti ekonomiyle ilgili mi yoksa siyasi mi?
Mesela döviz kalıcı bir şekilde istikrara kavuşunca mı? İçeriyi bir kenara bıraktım, dışarıdaki koşullar bile bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin aleyhine iken döviz nasıl ve ne zaman tam anlamıyla istikrara kavuşabilir?
Ya da dün Cumhurbaşkanı’nın da söylediği gibi Türkiye’nin cari açığı sona erince mi?
Yine içerideki uzun vadeli yapısal dengesizlikleri bir kenara koyalım. Bütün dünyada enerji fiyatları böyle yüksek seyrederken, yine küresel tedarik zincirindeki sıkıntılar hale çözülememişken ne zaman cari fazla verebileceğiz?
TL’nin rekor değer kaybettiği ve bu değer kaybına bağlı olarak ithalatın çok pahalı, ihracatın ise ciddi bir fiyat avantajı kazandığı bir dönemde dahi düşmedi cari açık.
Bu kararlarla nasıl düşecek?
Bütün bu konuların açığa kavuşturulması birçok tartışmayı sona erdirebilirdi. Ancak anladığımız kadarıyla ekonomi yönetiminin de bu konularda bir fikri yok.
İkinci bir soru ise bu karara esas teşkil eden iddia. BDDK ve Bakan diyor ki kimi şirketler düşük faizle kredi alıyorlar ve o kredi ile gidip ihtiyaçları olmadığı halde döviz alıyorlar.
O zaman neden bu şirketlere yönelik bir yaptırım uygulamak yerine gerçekten ihtiyacı olduğu için döviz alanları da zor durumda bırakacak bir karar alıyorsunuz?
Zaten piyasaların acaba bunun sonu “sermaye kontrolüne” gider mi endişesi ile izledikleri uygulamalara bir yenisini ekliyorsunuz? Yoksa konu aslında piyasadaki döviz talebini kısmak mı?
O talebin çok büyük bir kısmının ithalat kaynaklı olduğunun farkında değil misiniz? Bu kararla ithalat yapan firmaları büyük sıkıntılara soktuğunuzu fark etmiyor musunuz?
Ayrıca ihracatçıya getirdiğiniz dövizin yüzde 40’ını bozdurma kuralından ne kadar fayda gördünüz ki şimdi ithalatçının döviz talebini kısarak dövizde istikrarı nasıl sağlayacağınızı sanıyorsunuz?
Asıl sorun bunlar değil. Herkes de bunun farkında.
Türkiye’de özellikle son bir yılın temel ekonomik sorunu bozulan enflasyon-faiz dengesi. Hem tasarruf sahibinin tercihlerini bozdu hem de döviz ihtiyacı olan şirketlerin.
Bu mesele ise planlı, programlı, her adımı dikkatle tasarlanmış bir çözüm paketi ile çözülebilecek durumda. Dünya gerçekleri ile uyumlu ve en az birkaç yıllık bir istikrar programı olmadan Türkiye’nin bu sorunların üstesinden gelmesi zor.
Hükümetin ise birkaç yıl bekleyecek tahammülü yok.
Uygulamalara bakınca bırakın birkaç yılı, kur istikrarını üç gün sağlamak için atmayacakları adım kalmamış gibi…
Ne diyelim?
Geçici kararlar, kalıcı hasarlar Türkiye’si işte…