Bitkisel hayattayız!
Gerçekten bazen aklım almıyor.
Deniyor ki Türkiye bir yatırım cenneti olacak.
Nasıl olacak? Yerli firmalar için düşük faizle finansman imkanı sağlanarak. Yabancı firmalar ve ihracatçılarımız için ise rekabetçi kur ile ekonomik fırsatlar sağlanacak. Yabancı firmalar rekabetçi kur ile ucuzlayan iş gücüne gelecek, ihracatçılar da ucuz işgücü ve Türk Lirası’nın (TL) düşük değeri nedeniyle rekabet gücü kazanacak.
Böylece Türkiye’nin döviz açığı sorunu uzun vadede kapanmış olacak. İstikrarlı bir büyüme yakalanacak ve Türkiye zenginleşecek!
Yeni ekonomi modeli dedikleri bu!
Bütün bu niyetler tamam da bu arada o düşük faiz ortamı nedeniyle TL sürekli değer kaybediyor. Enflasyon artıyor, satın alma gücümüz düşüyor. Orta gelirli, dar gelirli hepimiz yoksullaşıyoruz. Buna ne diyeceksiniz?
Cevap hazır!
Az sabredin, düzelecek.
Neye sabredeceğiz?
Onlar da bilmiyor.
Ama ben size bir örnekle anlatayım.
Bize diyorlar ki yabancı yatırımcı ve ihracatçı için sizin şu an 500 Dolar olan aylık gelirinizi 300 Dolara indirmeliyiz. Sonra ihracat artacak, yatırım artacak ve sizin gelirinizi birkaç yıl sonra yeniden 500 Dolara çıkaracağız.
Yarın için bize vaad edebildikleri tek şey bugün! O da hesaplar tutarsa!
Yeni ekonomi modelinin tam anlamıyla bize vaadi bu işte.
Bize yoksulluğa sabredin diyerek vaad edebildikleri tek şey önümüzdeki yıllarda da bir ihtimal bugünkü gelir seviyesine ulaşabilmek!
***
Ama mesele bu konuyla da sınırlı değil.
Geçtiğimiz hafta kabine toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan bir cümle daha etti ki asıl orada iyice kafam karıştı benim. Cumhurbaşkanı aynen bu cümleyi söyledi:
“Biz ülkemizi büyüterek, işsizliği azaltarak enflasyonu düşüreceğiz diyoruz, bu zihniyet IMF reçetelerini dayatarak Türkiye’yi yeniden siyasi ve ekonomik boyunduruk altına sokmak istiyor.”
Bildiğim kadarıyla 2008 yılında IMF ile imzalanan son anlaşma da sona erdi. 2013 yılında da borçlar ödendi ve o defter kapandı. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha sonrasında IMF bizden borç istedi, arkadaşlara verin dedim açıklaması da hala hafızalarda.
Şöyle dönüp baktığımızda neredeyse 13 yıldır bizim zaten IMF tarafından dayatılan bir reçetemiz yok. Ama bu açıklamayı duyunca sanırsınız ki bunca yıldır sanki iktidarda başkaları varmış da artık yeni bir modele geçiyormuşuz!
Bundan önce uyguladıkları modeller de belli ki bizi iyi bir yere getirmemiş. Bu yeni modelin götüreceği yer de belli!
Bunu zaten hamleler de doğruluyor.
Bakın bundan on gün önce 1 Aralık Çarşamba günü TCMB Dolar/TL’nin 13,85’e gelmesiyle birlikte piyasaya döviz sattı.
Piyasanın ateşi tabii ki bir kova suyla sönecek gibi değildi!
Dolayısıyla iki gün sonra 3 Aralık Cuma günü Dolar/TL 13,90’a doğru giderken yine aynı yöntemle müdahale etti.
Aradan bir hafta geçti ve dün yine Dolar/TL 13,95’i gördüğünde TCMB yine döviz sattı.
Üç müdahalenin de kur üzerindeki kalıcı bir etkisi olmadı.
Nasıl olsun ki?
Hem uluslararası koşullar hem de ülkede uygulanan politikanın sonucunda göstergelerin böyle pansuman çözümlere vereceği bir tepki kalmadı.
Bir ameliyat lazım ama ona da başhekim izin vermiyor!
Bu gidişle hastayı ya başka bir başhekimin olduğu hastaneye götüreceğiz ya da böyle bitkisel hayatta makineye bağlı yaşatmaya devam edeceğiz...