Arapsaçına dönen sistem

Pazar sabahları KRT’de “Sana Faydası Ne?” isimli bir program yapıyorum. Dün programda Sosyal Güvenlik Uzmanı Özgür Erdursun ile Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın (EYT) durumunu, asgari ücreti ve emekli maaşlarını konuştuk.

EYT meselesi konuşulurken Özgür Erdursun emeklilik sistemimizde her şeyin birbirine girdiğini çok güzel bir örnekle anlattı.

Aynen şu şekilde...

“Küçükten üç arkadaş düşünün. Birincisi 2000 yılında 3600 günü doldurup emekli oluyor. İkinci arkadaş biraz daha fazla çalıştı ve 2008’de emekli oldu. Üçüncüsünün çalışmaya daha çok ihtiyacı var ve o çalışmaya devam edip bu yıl emekli oldu.

Bizim emeklilik sistemimiz bu üç kişinin en az çalışanı ve prim günü en az olanına en fazla ücreti ödüyor. İkinci kişiye daha az, daha çok çalışmış olana ise en düşük emekli maaşını veriyor. Böyle bir sistemde insanlar kayıtlı çalışır mı?”

Yerden göğe haklı.

Son beş yıldır hayatımız o kadar kısa vadeli bir hale geldi ki...

Üç dört yıl önce ayı nasıl çıkaracağımızı düşünüyorduk. Bugün geldiğimiz noktada ancak günlük geçimimize odaklanacak kadar ileriyi görebilir hale geldik.

Hal böyle olunca da emeklilik akla gelmeyen, uzak bir hayal gibi. Zaten yaşadığımız dönemde emeklilerimizin yaşadığı ekonomik sıkıntıları görünce hiç gelmesini de istemiyoruz.

Gerçi pandemi döneminde hükümet büyük bir adım attı. Dedi ki en düşük emekli maaşı 1.500 TL olacak. 1.100 TL emekli ücretine hak kazanan yurttaşın ücretini 1.500 TL’ye çıkarmak elbette ki iyi bir hareketti. Ama o gün 1.500 TL alanın ücretinin de aynı kalması büyük bir haksızlık yarattı.

Yani tek haksızlık emeklilik sisteminde yaşanan değişiklikle sınırlı kalmadı.

İyi bir şey yapalım derken de haksızlık yarattık. Nitekim 2020 yılı Mart ayından bu yana 1.500 TL’ye ulaşamayan ücretler nedeniyle o 1.500 TL’yi alan emekliler de zam alamadı.

Pekiyi bu süreçte enflasyon yerinde mi saydı?

Bilakis o günden bugüne TÜİK’e göre enflasyon oranı %30 olmuş. Yani zaten 1.500 TL çoktan erimiş gitmiş durumda.

Hal böyle olunca emeklilikte ne olacağını düşünmek de zor. Bu da özellikle sosyal güvenlik sisteminde bir başka kaçağa neden oluyor. O da beyan edilen ücret ile alınan ücret arasındaki farka çalışanın sıkça razı olmasına.

4.000 TL ücretle bir işte çalışacağınızı düşünün. İşverene bu ücretin maliyeti her şey dahil 6.170 TL oluyor.

İşveren çalışana asgari ücret üzerinden sigorta yapmayı önerdiğinde, net asgari ücret 2825 TL ve net ücret farkı 1.200 TL ödendiğinde çalışan ücretini tam almış oluyor. İşverenin toplam maliyeti de bu şartlarda 5.400 TL (sigorta, vergi vs. dahil) oluyor.

Kim kayba uğruyor?

Ödenmesi gereken tutarı alamayan Sosyal Güvenlik Kurumu ve gelecekte emekli ücreti belirlenirken ödediği prim düşük kalan çalışan.

Bu kar topu büyüyerek bir çığa dönüşüyor.

2017 yılında gelir - gider farkı 24,1 milyar TL olan SGK’nın bütçesi 2020’de pandemi etkisiyle 64,7 milyar TL açık vermiş oldu. Bu yıl da açık yine 35 milyar TL’nin üzerinde olacak. 2022 yılında da 39 milyar TL açık vermesi bekliyor.

Ancak bu açık kadar önemli bir başka husus da bütçeden SGK’ya aktarılan tutarlar ile ilgili. Yani SGK’nın en önemli gelirlerinin başında merkezi bütçeden yapılan katkı geliyor. 2021 bütçesinden SGK’ya aktarılan tutarın 285 milyar TL civarında olması bekleniyor. 2022 bütçesinden SGK’ya aktarılacak tutarın da yine bu seviyelerde olması bekleniyor.

Hoş, 2022 yılı bütçesinde planlanan faiz giderinin dahi 240 milyar TL olacağı düşünüldüğünde sosyal devletin, sosyal güvenliğe harcadığı 280 milyar TL’ye kızılmaz.

Ama eğer gerçekten devlet sosyalse ve ekonomik güvenlik ise sağlanmışsa!

Görünen pek öyle değil de...

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum