Anlayışı farklı, kültürü farklı, derdi aynı
Hala var mıdır bilmiyorum. Biz küçükken her hafta en az bir iki kez evde şöyle bir diyalog geçerdi. Annem bana ya da kardeşime seslenirdi.
“Oğlum git sorsana Birgül teyzenler bu akşam müsait mi? Müsaitseler annemler çaya gelecek dersin.” Küçük şehirlerde ailelerin en önemli sosyal etkinliklerinin başında eğer kış ayları ise ev ziyaretleri gelirdi. Yenilir, içilir, sohbetler edilirdi.
Mevsim yaza dönünce de aileler birlikte pikniğe giderdi. Mangallar yakılır, salatalar yapılırdı.
Aradan tabii ki yıllar geçti. Televizyon kanalları, internet, sosyal medya derken tabii ki insanların alışkanlıkları değişti. Öte yandan iki yıldır yaşadığımız pandemi de birçok konuda sosyalleşmemizin önüne geçti.
Bütün bu etkenlerin yanında bu adetlerin önüne geçen bir de başka bir sorunumuz daha oldu son yıllarda.
Hayat pahalılığı.
Türkiye’de son dönemde artan işsizlik, yüksek enflasyon ve düşen ekonomik güç sanıyorum artık ailelerin birbirlerine oturmaya gitmesinin bile endişeye dönüşmesine neden oluyor. Haftada iki üç akşam gerçekleşen ev ziyaretlerinin sayısı iki haftada bire kadar inmiş durumda.
Bu aralar denk geldiğim bir aile ziyaretinde de büyüklerin konuştuğu konuların başında hayat pahalılığı geliyordu. Market alışverişine ödenen paranın ne kadar arttığı, pazara gitmenin ne kadar zor olduğu gündemin ilk maddesi haline gelmiş durumda. Hal böyle olunca gündemin ikinci maddesi de bir erken seçime gidilip gidilmeyeceği oluyor.
Küçük şehirlerde ya da biraz daha geleneksel ailelerde durum bu iken gençlerde de farklı bir mesele yok.
Daha önce çalan telefonlarda arkadaşlar birbirine “haydi çıkalım bir kahve içelim” derlerdi. Bugün ortalama bir kafede çayın bardağı 4-5 TL’ye gelmiş durumda. Bir fincan kahveyi 10 TL’den başlayan fiyatlarla içiyor gençler.
O da tabii güçleri yeterse...
Onlar da eğer bir araya gelebilirlerse işsizlik konuşuyorlar. Mesela gittikleri mülakatları sayıyorlar birbirilerine.
Ya da üniversiteden yeni işe giren bir sınıf arkadaşlarının asgari ücretle çalışmaya razı olmak durumunda kaldığını.
Ya da işe giren bir başka arkadaşının akrabasının torpilini.
Ailelerden farkı onlar genellikle erken seçim konuşmuyorlar.
Erken seçimin ya da siyaset kurumunun sorun çözme yeteneğine pek inançları kaldığını söylemek zor.
Ama gördüğünüz gibi dertleri aynı.
Ünlü reklam filmindeki replik geliyor aklıma.
Anlayışı farklı, kültürü farklı...
Ama maalesef derdi aynı...
***
Bir de anlayışı, kültürü ve derdi aynı olan siyasetçiler var.
Dün gördüğüm habere gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Ulaştırma Bakanı işi gücü bırakmış İstanbul’daki metro işaretlerinin harfiyle uğraşıyor. “M” olan işareti “U” harfine dönüştürmüş. Bir de tweet atmış.
Öyle de şirin görünümlü bir tweet ki.
Emoji bile kullanılmış.
Emoji kullanınca gençlere hoş görüneceğini sanılmış.
Ama işte olmamış!
Derdi bir bardak kahve olanın emojiyle gönlü de alınmazmış!
***
Gönül almak isteyen için ben bir referans noktası vereyim. Cuma günü açıklanacak işsizlik rakamları. Ya da cumaya kadar bekleyemeyeceklerse de geçtiğimiz ayın verilerine bakabilirler. Milyonlarca gencin aylarca iş beklediği bir ortamda belki bir an olsun emojilerden, sorunlardan, tweetlerden vazgeçip bu ülkenin insanının dertleriyle dertlenirler.
Dertlenirler mi?
Keşke...