Bir insanlık suçu olarak ahlakçılık
Yazının başlığındaki “ahlakçılık” tabiri “tefsircilik, hadisçilik” gibi bir ilmî alana aidiyete değil, bir taraftan ahlak üzerine ahkâm kesip fiyakalı retorikler üretmeye, diğer taraftan da gerçek hayat düzleminde ahlaksızlığın kusursuz temsillerini sergilemeye işaret etmektedir. Yine bu yazıdaki anlam örgüsüyle ahlakçılık, “toplum düzeninin sağlanmasında ahlakın büyük bir etkisi olduğunu, birçok toplumsal sorunun çözüme kavuşmasının ahlaka bağlı bulunduğu yönündeki görüş”e veya felsefe geleneğinde “ahlak yasasını felsefenin temel ilkesi olarak belirleyen öğreti” diye tanımlanan “moralizm”e de delalet etmemekte, aksine bilfiil ahlaksızlığa karşılık gelmektedir.
***
Ahlakçılık ve ahlakçı insan tipolojisi genellikle din ve dindarlığa ilişkin referansların çok sık kullanıldığı mecralarda/alanlarda kendini gösterir. Nitekim Kur’an’da da, “Siz insanlara gerçek iyilik, erdem ve dindarlığı tavsiye ederken kendinizi unutuyor, bundan muaf olduğunuzu sanıyorsunuz, öyle mi?” (Bakara 2/44) buyrulurken tam da dindarlık kisvesi altında hemen her türlü ahlaksızlığa imza atan Yahudi din adamlarına özgü ahlakçılık zemmedilir. “Ey iman edenler!” mealindeki hitapla başlayan Saf 61/2. ayetteki “Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?!” ifadesi de “ahlakçılık kisvesi altında ahlaksızlık yapmayın” gibi bir mesaj içerir.
Ahlakçılık postuna büründürülmüş ahlaksızlık denilince Ferisîlikten söz etmemek olmaz. Ferisîlik, ikinci mabed döneminde (M.Ö. 515-M.S. 70) Yahudi toplumunun daha ziyade orta sınıfınca benimsenen ve Hz. İsa zamanında Yahudi ortodoksisini temsil eden bir mezheptir. Ferisîler kendilerince hakikati temsil ettiklerinden, dinî alanda kendi mezheplerinden farklı görüş ve anlayışları benimseyen zümreler sapkınlığın (heretiklik, mülhidlik, zındıklık) temsilcileri olarak telakki edilir. Nitekim Hz. İsa, Ferisîler nazarında tam manasıyla sapkın, yoldan çıkmış birisidir. Buna mukabil Hz. İsa’nın nazarında Ferisîler ikiyüzlülüğün kitabını yazan bir din çetesidir. Hz. İsa görünüşte şeriatın zahirî hududunu tatbikte kılı kırk yarmasına karşın aynı şeriatın bâtınî (derûnî, ahlâkî) hukukunu umursamayan bu din çetesine kimi zaman, “Sizi yılanlar, engerekler soyu!” diye hitap etmiş ve bu taifenin ahlaksız dindarlıklarını şu çarpıcı ifadelerle eleştirmiştir: “Ferisîlerin size söylediklerinin tümünü yapın; fakat onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü onlar söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Onlar taşınması güç yükleri/mükellefiyetleri başkalarının sırtlarına yüklerler, kendileri ise bu yükleri taşımak için parmaklarını bile kımıldatmazlar. (Matta, 23/1-7; Markos 12/38-39; Luka 11/43, 46, 20/45-46). “Vay halinize, ey Ferisîler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını -adaleti, merhameti, sadakati- ihmal edersiniz (Matta 23/23; Luka 11/42).”
***
Hz. İsa’nın Ferisîlere yönelik bu kınamalarından da anlaşılacağı üzere ahlakçılık denen ahlaksızlık kendini daha ziyade dindarlık söylemleriyle pazarlar. Ahlakçılığı pazarlamanın bir diğer yolu da sözgelimi biteviye vicdan, ahlak ve ahlaklılık üzerine yazıp çizen birinin Nietzsche gibi düşünürlerden sık sık mottolar alıntılaması ve pratik hayatında kaypaklık, kalleşlik, hödüklük gibi reziletleri sergilemesine rağmen kendini ahlak abidesi gibi sunmasıdır. Kimi insanlar vardır, kişilik ve karakterindeki kaypaklığı sütreleme ihtiyacı hissetmez; bu tür insanlar “Ben adeta fıtrî olarak ahlaksızım” der gibi davrandıklarından, “dürüst ahlaksız” olarak anılmayı hak ederler ve bunlar en azından benim nazarımda çok da hiddetlenilecek tipler değildirler. Buna mukabil bir de son derece mert, yiğit, yüce gönüllü bir kişilik sahibiymiş görüntüsü veren ve fakat özünde son derece ezik, kıskanç, fesatçı bir kişiliği gizleyen tipler var ki işte bunlar “ahlakçı ahlaksız” tipolojisinin kusursuz temsilini sergileyen tiplerdir.
Bize göre ahlakçılık daha ziyade geri kalmış ülkelerde ve sosyal evrimlerini tamamlayamamış toplum kesimlerinde ön plana çıkan bir insanlık suçu olarak teşhis edilebilir. Bu bağlamda ahlaklılık ile ahlakçılık arasındaki mahiyet farkına dair de şunlar söylenebilir: Ahlaklılık sevgiden, ahlakçılık nefretten beslenir. Ahlaklılık gıptayı, ahlakçılık hasedi sever. Ahlaklılık ne kadar sıcaksa ahlakçılık o kadar soğuktur. Ahlaklılık ihlas ve samimiyetle, ahlakçılık riya, nifak ve ikiyüzlülükle kaimdir. Ahlaklılık yeri geldiğinde kendini kurban eder, ahlakçılık ise daima kurban ister. Ahlaklılık “Beşer şaşar” der ve insanı zaaflarıyla birlikte kabul eder; ahlakçılık ise sürekli olarak “doğru/yanlış” etiketi yapıştırdığından insanı göz ardı eder. Ahlaklılık esnek ve toleranslı, ahlakçılık kaskatı ve yasakçıdır. Ahlaklılık dinî alanda şahitliği (temsil) önemserken, ahlakçılık sürekli olarak dayatıp dikte eder. Ahlaklılık azim ve kararlılıkla adam olma çabasını gerektirirken, ahlakçılık müntesip kitlesi kalabalık bir dinî ekole veya belli bir ideolojiye yaslanıp buradan hareketle insanların nasıl davranmaları gerektiği hususunda ahkâm kesmeyi ve herkesi kendine göre terbiye etmeyi yeğler.