Savaş turizmi
Son yıllarda dünyamızda yeni bir tür turizm trendi var; savaş turizmi. Hollywood filmlerinde seyrettikleri savaş sahnelerinin bizatihi yaşamak isteyen zenginler, şimdi çok yüksek ücretlerle bu hayallerini gerçekleştirebiliyorlar. Etrafa ateş etmek mi istiyorsunuz, bir binanın bombalanıp yerle bir edilmesini canlı olarak seyretmek mi istiyorsunuz? Siz paradan haber verin…
Bu yeni ve çılgın turizm üç ayrı türde yapılıyor. Birincisi ve en popüler olanında, bir zamanlar korkunç çatışmaların yaşandığı ama artık bu çatışmaların sona erdiği Vietnam ya da Bosna gibi yerlere gidiliyor. Buralarda büyük keyifle(!) eski savaşa dair izler, yıkıntılar, harabeler geziliyor ve teknolojinin son ürünü cihazlarla fotoğraflanıyor. Bosna’da sırp kuşatması altında iken boşnak halkının kent dışından yardım alabilmek için kullandığı bir tünel bu ziyaret yerlerinin en ünlüsü. Vietnam’daki vietkong tünelleri de bir o kadar meşhurlar.
İkinci türde, sosyal gerilimlerin olduğu Meksika, Ukrayna gibi ülkelere, üçüncü türde ise sıcak savaşın hüküm sürdüğü Bağdat, Suriye, Filistin gibi bölgelere gidiliyor. Bu yolculukların fiyatları kırk bin amerikan dolarına kadar çıkabiliyor. Turistler, yıkık binaların, hatta ölü bedenlerin önünde selfie çektirebilmek için bu bedelleri ödüyorlar.
İngiliz filozof Thomas Hobbes, homo homini lupus, demiş; insan insanın kurdudur. İnsana en büyük kötülüğü yine kendi hemcinsinin yaptığını vurgulamak için. Savaş denen toplu cinnetin, insanların birbirini boğazlamasının, başka insanlar tarafından eğlence ve para kazanma aracına çevrilmesini her halde en iyi bu söz açıklar. İnsan merak ediyor, acaba çektikleri resimleri sosyal medyada da paylaşıyorlar mıdır? Ya da seyahat sırasında kendilerini merak edip arayan yakınlarına “Bugün harika bir çatışma seyrettik, mermiler havada uçuşuyordu. Şimdi otele geldik, dinleniyoruz” mu diyorlar acaba?
Turizmin, insanların birbirlerini tanımaları, ön yargıların yıkılması, kültürlerin tanınıp, insanları birbirlerine yaklaşmalarını sağlanması gibi bir işleve sahip olması arzu edilendir. Ama insan akılının şeytani tarafı maalesef turizmi de kötü bir amaçla kullanmayı başardı. İnsan bütün bunları görünce aklına daha kötü turizm modelleri de geliyor. Kaç zamandır sinemalarda gördüğümüz, cinayet işleme turizmi, yamyamlık turizmi, işkence turizmi gibi uygulamalar da acaba var mıdır? Hali hazırda olan bu modellerin bir şekilde reklamı mı yapılmaktadır? Kim bilir…
Görünen o ki tekerleğin bile bulunmadığı zamanlardan günümüze kadar teknoloji de sosyal yaşam da ne kadar gelişirse gelişsin, insan ruhunun karanlık tarafı maalesef aydınlanmıyor. Teknolojiden o da yararlanmaya devam ediyor. Geleceğe dair son derece umut kırıcı bir durum.