Çin ekonomisinde sıkıntılar
Dünya’nın GSMH bazında, ABD’den sonra en büyük ikinci ekonomisi olan Çin’e dair bir süredir, ekonomik sıkıntılara işaret eden haberler gelmeye başladı. Bu kadar büyük bir ekonominin sıkıntıya girmesi, Dünya ekonomisinde de sıkıntılara yol açacağı için hepimizi ilgilendirmekte.
Çin’e dair ilk olumsuz veri, bu ülkedeki inşaat sektörünün ciddi bir satış krizine girmiş olması. Üretilen konut fiyatlarında %60’a varan indirimlere gidilmiş durumda ve bu konutlar bu düşük fiyatlara rağmen eskisi kadar satılmıyorlar. Arzın talepten fazla olduğu her durumda gerçekleşen bu durum Çin’de şu an gerçekleşmiş durumda. Satamadan üretmek, her firmanın sonunu getireceği için bu gösterge çok kritiktir. Önce üretimi düşürecek, düşen üretim de istihdamı ve yan sanayi hacmini azaltacaktır.
Bir diğer olumsuz gösterge Çin menşeili firmaların hisselerinde 2018’den bu yana gözlemlenen yaklaşık %27 düşüş. Bunun kritik yanı Çin’de birçok firmanın yerli ve yabancı piyasalardan hisse rehin yöntemi ile kredi alabiliyor oluşu. Hisse değerlerinin düşüşü, hisselerin rehin bedellerini de düşüreceği için, bu hem firmaların mevcut finansmanlarının devamını zorlaştıracak hem de yeni yabancı kaynaklar bulmalarını imkânsız hale getirecektir.
Bir başka durum da ülkenin zengin ve eğitimli kesimlerinin göç etmeye başlamasıdır. Hayat standardı, refah, alım gücü vs. arttıkça insanlar daha iyi koşulları talep etmeye başlarlar. Bu koşullar sadece ekonomik koşullar değildir. Daha güzel bir ev, daha iyi sağlık ve eğitim imkanları tabii ki aranan ilk şartlardır. Ama belli bir seviyenin üzerindeki insanlar, hele ki yerli ve yabancı büyük sermaye, hukuk devleti, uluslararası hukukun güvencesi gibi şartları ararlar. Son derece otoriter bir rejim hatta tek parti iktidarı ile yönetilen Çin’de refah seviyesi arttıkça bu tarz huzursuzluklar da artmış durumdadır. Para, hukukun güvencesinin olmadığı yerde durmaz, bu Dünya’daki bütün ülkeler için geçerli bir durumdur.
Çin’e dair bir diğer sıkıntılı gelişme ise ABD ile arasında giderek artan ticaret savaşıdır. Birbirlerine çeşitli yaptırımlar uygulama yolunda olan bu iki ülkenin arasındaki gerilim ciddileşirse Çin bu işten daha zararlı çıkacak gibi durmaktadır. Çin, ucuz iş gücü, yatırım sahaları ve Pazar olma konusunda ciddi avantajlara sahiptir. Ancak finansal güç, teknoloji ve know-how konusunda ABD daha ileridedir. Bu iki ülkenin arasındaki gerilimde AB ve Rusya’nın ise hangi tarafta kalacağı net değildir. AB hiç kuşkusuz ABD’ye daha yakın olacaktır. Bütün bunlara Güney Çin Denizi’ndeki Çin faaliyetlerine ABD’nin giderek artan tepkisi de eklersek Çin’in hareket alanının kısıtlanacağı beklenebilir. Denizlerdeki bu gerilimin askeri bir çatışmaya dönüşmesi kesinlikle ihtimal dışıdır. Ancak aradaki ekonomik gerileme daha da olumsuz katkı yapacağı aşikardır.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi Çin halen Dünya’nın en büyük ikinci ekonomisidir. 2020 için GSMH’nda büyüme de beklenmektedir. Ancak her ülke gibi onun da kırılgan olduğu noktalar vardır ve bunlar Çin’de sinyal vermeye başlamıştır. Çin’in durması Dünya ekonomisinin de durması anlamına geleceği için çok da önemlidir. Çin’deki her türü istatistiki verinin devletin kontrolünde olduğunu ve muhalefete çok sınırlı hareket alanı tanındığını göz önüne alırsak, yayınlanan verilerin belki de daha kötü olduğundan şüphe edebiliriz.
Bir başka nokta da yukarıda Çin örneğinde izlediğimiz, bazı sektörlerdeki arz fazlasının o sektörü geriletmesi, hukuki sıkıntıların sermayeyi ve eğitimli işgücünü kaçırması hususunun ülkemiz açısından da değerlendirilmesidir.