Vatandaş eve neden ekmek götüremiyor?

İzini sürmek, tartışmayı uzatmak gereksiz; Türkiye’de eve ekmek götürememek diye bir büyük mesele vardır. Olmasa bunun bahsi yapılmaz, feryadı da her yerden duyulmaz. Ekonomiyi tarif eden bütün rakamlar alarm sinyali verirken, bilhassa işsizlik ve küçük esnafın gelir kaybı ayan olmuşken gayet tabiidir ki evine ekmek götüremeyenlerin sayısı artar.  

Kimi kelimenin birinci anlamıyla eve somun ekmek dahi götüremez. Kimi iyi beslenemez, kimi çocuğunun okul masrafını karşılayamaz. Kimi kirasını, elektrik faturasını, kredisini ödeyemez… Kimi hak ettiği işi bulamaz, kimi işi bulsa da hak ettiği maaşı kazanamaz… Kimi geleceğini garanti altına alamaz, kimi borç batağından çıkamaz. Bunların hepsi muazzam dertli sosyal sınıfları oluşturur ve tamamı eve ekmek götüremeyen grubuna girer. Fakirlik ve fakirleşme diye de buna denir. 

Böylesi durumlarda insanlara söylediklerinin zorla tersini konuşturup, rakamları evirip çevirip, “iyisin iyisin” diyerek veya derdini söyleyenleri türlü bahanelerle yaftalayıp kalabalıklara şikayet ederek gerçeği örtbas edemezsiniz. Ekmek yoksa gerisi boşa çabadır. 

Gelin görün ki Türkiye’nin can yakıcı tek meselesi eve ekmek götürememek de değildir. Bununla beraber ve buna sebebiyet veren, birbirini tamamlayan ve sofradan ekmeği eksilten saymakla bitmez meselemiz vardır. 

Türkiye’nin o kadar çok yere teslimat eksiği var ki asıl hayret uyandırması gereken hala eve ekmek götürebilmektir. 

Türkiye, okula eğitim götüremiyor… 

Mahkemeye hukuk götüremiyor… 

Medyaya ifade hürriyeti götüremiyor… 

Sosyal medyaya ferahlık götüremiyor… 

Akademiye bilimsel özgürlük götüremiyor… 

Bürokrasiye liyakat götüremiyor… 

Siyasete kalite götüremiyor… 

Sokağa korkusuzca konuşma hakkı götüremiyor… 

Memlekete demokrasi götüremiyor… 

Hal böyleyken insanlarına da gelecek umudu götüremiyor… 

Hukuku, liyakati, ifade hürriyeti olmayan memleketin ekmeği eksilir, işi azalır, cüzdanı zayıflar, dostu da kalmaz. Türkiye’nin gelip dayandığı çaresizlik ve bugün mahkum olduğu küçülmenin özeti bundan ibarettir.  

Her ne yaşıyorsak kararı kendimiz verdik. Neyimiz eksildiyse tercihi kendimiz yaptık. Mevcut manzara ne tesadüftür, ne şanssızlıktır, ne de dış güçlerin oyunudur.  

Demokrasinin karın doyuran bir sermaye olduğunu, o eksik kalırsa ekmeğin ve işin, refahın ve gelecek umudunun da eksileceği belliyken, Türkiye bu basit kuralı terketti. Eksilen her demokratik değer, ülkeyi biraz daha fakirleştirdi. Döviz böyle arttı, yatırımlar böyle kesildi, hazine böyle boşaldı, hayat böyle pahalılaştı, işsizlik böyle kontrolden çıktı. Hiçbiri durup dururken, kazara olmadı. Demokrasi geriledikçe kişi başına gelir de 2008 seviyesine kadar indi. Üç yıla kalmaz 25 bin Dolar’ı buluruz diyorduk, 10 bin Dolar bile hayal oldu. Hedefler kaybolunca, iddialar buharlaştı, daha iyi bir hayat umudu kayboldu gitti. Elde, kaygı ve endişe kaldı.   

Neleri, nasıl kaybettiğimiz, nasıl gerilediğimiz aşikar… Çıkış yolu da doğru yere doğru teslimatı yapmaktan geçer. Eve ekmek götürmek istiyorsak hakkı, hukuku, eğitimi, özgürlüğü, temel hakları, liyakati, ehliyeti ait olduğu yere götürmekten başka yol yoktur. Bunun için çok vakit de yoktur. 

YORUMLAR (101)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
101 Yorum