Seçim iptalinin anlatmakla bitmez siyasal etkileri
Yerel seçimlerin hazirana kadar uzaması Türkiye’nin esasen 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından beklediği icraat ve atılım dönemini birkaç ay daha erteledi. Ertelemek bir yana 23 Haziran’da sadece İstanbul’da ve büyükşehir başkanlığı için tekraren yapılacak seçim bir yerel seçim olmanın çok ötesinde anlamlar taşımaya başladı bile. Tek başına 23 Haziran sandığının omzundaki yük ve taşıdığı siyasi anlam, 31 Mart seçimlerinin ortaya çıkardığı siyasi tablodan daha önemli hale gelmiştir. Seçimin iptali yoluna gidilmemiş olsa da elbette önemli siyasi sonuçlar yaşanacaktı ama şimdi durum bunun daha ötesine taşınmış bulunuyor.
AK Parti’nin iptal kararını sağlayarak büyük bir siyasi imkan mı elde ettiği, yoksa risk mi aldığı sorusunun cevabı ikinciden yana ağır basmaktadır. İktidar partisi risk almıştır. Doğal seyrinde; yani seçim neticelerine rıza gösterilmesi halinde daha kolay yönetilebilecek bir süreç şimdi seçim bir kez daha kaybedilse büyük dert, kazanılsa başka bir dert olarak ortada duruyor. Adını koyalım… İktidar partisi, İstanbul seçmeninin önüne, belediyeyle sınırlı olmayan, bütün siyasal sistemi etkileyecek tercih imkanını koymuş bulunuyor.
***
Öte yandan, seçimin hazirana uzaması ve belki de çıkacak sonucu müteakip yaşanabilecek yeni bir siyasi tartışma potansiyeli, ülkenin çözüm bekleyen meselelere el atılmasını bir süre daha erteleyecektir. Netice ne olursa olsun iktidarın elinde başlangıçta bulunan enerji ve siyasi güç hacmi azalmış olacaktır. İlk günkü kadar hazır ve karizmatik olamayacaktır… Üstelik denkleme bir yandan CHP’nin büyükşehirlerde artan gücü, bir yandan MHP’nin iktidar blokunda inanılmaz büyüyen hissesi ve elbette Ekrem İmamoğlu faktörü girmiştir. Ekonomiden dış politikaya, hukuk, demokrasi, temel haklardan sosyal problemlere kadar bir dizi meselenin çözümü yolunda muhalefet faktörü güçlenmiştir. İmamoğlu kazansa da kaybetse de bu faktör seçimden sonra da güçlü kalacaktır.
Cumhur ittifakının parçası ve iktidarın doğal ortağı MHP’nin büyüyen payı ise öncelikle iktidarın ilgilenmesi gereken bir psikolojik baskı unsuru olacaktır. Nitekim, bu baskı gücü sayesinde daha ilk anda “Türkiye ittifakı” ve “demiri soğutmak” gibi ortamı rahatlatabilecek kavramlar diskalifiye olmuştur. Bununla birlikte, yeni aktörlerin oyuna dahil oluşu kadar, eskilerinin güç kazanıp kaybetmeleri demokrasinin gereğidir. Hatta, bütün belediyelerde iktidar partisi yönetiminin olmadığı denklemde başkanlık sistemin kalitesi ve işlerliği için yeni bir model de gelişebilir.
***
Elbette asıl mesele ve akıllardan çıkması mümkün olmayan konu İstanbul seçiminin iptal edilmesidir. İptal kararı, ülkede demokratik ortamın gelişmesi, hukuk standartlarının artması ve özellikle iktidar ile muhalefet arasındaki işbirliği potansiyelinin zenginleşmesi açısından zerre umut vermiyor.
Ama ülkenin de yolunda yürümesi ve başta ekonomik krizi aşmak dahil büyüyen bütün problemleri çözmek zarureti vardır. İster işbirliğiyle, ister tek başına, ister başka modelle… İptal kararı bu mesaiyi zorlaştırmış olsa da bu büyük sorumluluğu YSK kararıyla erteleme ya da iptal etme imkanı yoktur.
Görünen o ki sabır ve soğukkanlılıkla haziranın bitmesini bekleyip başkanlık sisteminin yola koyulmasını bekleyeceğiz…