Sahada, masada, medyada
YPG/PYD’ye yönelik sınır ötesi harekat beklendiği gibi ve tahmin edildiği tempoda devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve MİT başta olmak üzere bütün güvenlik kurumlarının Suriye sahasında bilgi ve tecrübesi bu harekata avantaj olarak yansıyor. Umarız ki en kısa sürede ve en az kayıpla bölgenin Türkiye’ye tehdit üretmeyecek hale gelmesi sağlanır.
Barış Pınarı harekatının iki ana gerekçesi var ve dünya bunları anlamakta yetersiz kaldı. Şimdi daha iyi görünüyor ki biz de anlatmakta yetersizdik.
Birincisi, içeride 40 yılı aşkın süredir PKK terörüyle uğraşan bir ülke için aynı karakterde yapılanmanın sınır boyunca kurulması açık bir güvenlik meselesidir ve hiçbir ülke buna göz yumamaz.
İkincisi ise, Suriye iç savaşı birçok bölge ülkesine mülteci ve göçmen tahliyesine yol açtı. En çok göçmen de 3.5 milyonla bize geldi. Savaşın sonuna gelinirken ve yeni anayasa çalışmaları başlarken herkes elini yıkayıp kazancını hesaplamaya başlamışken Türkiye’ye ne halin varsa gör demek de kabul edilemezdi.
Özetle, sınırda bir güvenlik problemi içeride de ağır bir göç meselesi… 8 yıllık savaş, çatışma, nüfus hareketi, vekalet savaşları, nüfuz ve imtiyaz paylaşımı böyle bitecek olursa, ülkesini yerle bir eden, bir milyon insanını katleden ve 500 bininden haber dahi alınamayan Esad bile bizden daha avantajlı bir final yapmış olacaktı. Bu kanlı ve acılı dosya böyle mühürlenemezdi.
***
Buraya gelirken Türkiye hatalar yaptı elbette. Çok daha önce çok daha sınırlı maliyetlerle çözülebilecek meselelerin birikmesine seyirci kaldı. Suriye’de YPG’nin bugün dünya tarafından müdafaa edilen politik güç haline gelmesine seyirci kalmak bu hatalardan birisidir. Rusya ve İran’ın genişledikçe genişleyen avantajları karşısında uzun süre çaresiz kalmak da öyle…
Ne var ki zamanında yapmamız gerekenleri yapmamış olmak bugünkü tabloya rıza gösterilmesi sonucunu doğurmaz. Çünkü açıkça belli ki bugünler Türkiye için son fırsattır. Eğer harekat yapılmamış olsaydı bir daha fırsat olmayacaktı. Tam olarak köprüden önce son çıkış hali… Ya da başlayan harekat amacına ulaşamazsa bir daha telafi imkanı olmayabilir, hatta olmaz.
Kendimizi en maliyetli yola mecbur bırakmamız harekatın önemini azaltmıyor. Yeter ki üstesinden gelelim.
Üstesinden gelmek demek, önce sahada üstünlük sağlamak ve beraberinde diplomatik gerilimi yönetmek demektir. Bugüne kadar anlatamadığımız derdimizi bu süreçte muhataplarımıza anlatabilmek ve başta toprak bütünlüğü prensibi olmak üzere bütün uluslararası hukuk kurallarına riayete bağlılık göstermektir. Haklılığımızı kendi kendimize anlatıp durmak yerine duyması gerekenlere belletmekte büyük fayda vardır.
Zamana karşı yarış gerektiren gergin bir sürecin içindeyiz. Böyle zamanlarda sahadaki olduğu kadar masada ve uluslararası medyada mesai zarureti vardır.
Oyun kuramazsanız bazen oyun bozmak da bir politik güçtür ve şimdi bunu yapıyoruz. Birincisi kadar sempatik olmayabilir ama ortadaki gerekçeleri itiraz edilemeyecek şekilde anlatmanın yolları vardır. En başta, Türkiye’nin Batı ittifakı için taşıdığı ittifak değerini unutmadan diplomatik adımları ve iletişim faaliyetini yönetmek zorundayız.