Propaganda yarışı değil siyasi zeka müsabakası
İstanbul seçiminin iptali sadece hukuken değil, esasen siyaseten de ikna edici olmamıştır. Basit ifadeyle, iktidar adına “Böyle bir riski almanın ne gereği vardı?” sorusunun çağrışımları bile siyasi kararın yanlışlığını ortaya çıkarmaya yeter. Tatminkar bir cevap çıkmıyor. Çıkmadığı gibi, bu konu hakkında konuşup tartışmak, kaygıları büyütüyor ve seçimin kazanılıp kaybedilmesiyle sınırlı kalmayabilecek siyasi etkileri akla getiriyor.
Seçimin iptali hukuki ya da değil, her halükarda kanuni olduğu için şimdilik kararın siyasi etkilerinin birinci bölümünü bir kenarda tutabiliriz. Birinci bölüm, iptalin kimilerine göre şok yaratan, kimilerine göre şaşkınlık ve kimilerine göre de milli iradenin tecellisini imkan tanıyan sonuçlarıdır. Kimin haklı çıkacağını artık sandık tayin edecek.
Dolayasıyla da ikinci bölüm yani seçim sabahı uyanacak Türkiye’nin halet-i ruhiyesi hiç şüphesiz daha önemli olacaktır. Bununla birlikte, İstanbul seçiminin artık sadece İstanbul seçimi olmadığını, çok daha fazla bir şey olduğunu da söylemiş olduk. İktidar kanadı, iptal için elindeki tüm gücü kullanıp netice alırken kaçınılmaz olarak, zaten İstanbul seçiminin önemini katlamış oldu. Mamafih, bu kadar önemli olmasaydı başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün iktidar güçleri şehre böyle ağrılık koymazdı.
İptal kararı tabiatı gereği bu kanaati üretirken CHP’nin neredeyse hiç bu bahse girmemesi dikkat çekicidir. Ne iptale sert reaksiyon gösterdiler, ne de seçimin Cumhurbaşkanı, cumhur ittifakı ve genel olarak siyasi iktidarın geleceğine etki yapacak yönüyle ilgili değiller. CHP adayı Ekrem İmamoğlu ve parti sözcüleri iptal kararıyla seçimin artan marjinal etkisini dile getirmiyorlar. Ne yapılsa belediye seçimi havasından çıkmıyorlar.
Elbette bu bir siyasi propaganda taktiğidir ama bunda ısrar edebilmek de maharettir. Yoksa hiçbir parti rakibinin kendisine verdiği böyle bir pası değerlendirmeden durmaz. Yine taktik gereği bunu hiçbir zaman değerlendirmeyeceklerini söylemek de imkansızdır. Çünkü, AK Parti 31 Mart yolunda olduğu gibi sonrasında da o kadar çok top kaybı yaptı ve yapmaya devam ediyor ki CHP bir noktada ofansa ağırlık verecektir.
***
Buna karşılık AK Parti, bizzat Cumhurbaşkanı’nın yöneteceği ve bizatihi kendisinin aktör olacağı bir kampanyayla sahada olacaktır. Bu da Erdoğan’ın seçim kazanma kariyeri dikkate alındığında hem bir avantajdır, hem de zaten AK Parti için daha güçlü bir kampanya seçeneği olmadığı için en güvenilir yoldur. Kampanyanın içeriği ve öne çıkacak/çıkmayacak isimlerle ilgili tartışmalar kamuoyuna yansıyor ama sonuçta 23 Haziran İstanbul seçimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın asla ama asla kaybedemeyeceği, yani kaybetmeyi göze alamayacağı bir seçimdir. Cumhurbaşkanı’nın bütün mesajları da bu istikamettedir. İptal kararıyla o eşik aşılmıştır. Seçimin önemini artıran ve süreci meydan okumaya dönüştürerek dikkatleri sandığa çeken bizatihi Erdoğan olmuştur. Dolayısıyla, sahaya ağırlık koymaması ve hatta kolları sıvamaması ihtimal dışıdır.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun geri planda kalıp İmamoğlu’nu sahnede tutması Erdoğan ve Ak Parti’nin tutumunu değiştirmeyecektir. Değiştirmediği de şimdiden görülmektedir.
23 Haziran tekrar seçimi, iki partinin siyasi zekalarının müsabakasına ve buna bağlı olarak da taktik becerilerin tartıya çıkmasına sahne olacaktır. Daha önemli seçimler oldu ama bu kadar ince ve sofistike hamleler gerektiren bir başka seçim hiç olmadı. Oyların birbirine çok yakın olduğu, iki adayın da tek tek adam kazanarak ipi göğüsleyebileceği müthiş bir mücadele izleyeceğiz.