Makulün sessiz ve mütevazı gücü
İki taraftaki fanatikleri hesaba katmazsak, iktidar ve muhalefet bloklarının buluştuğu büyük ve geniş kümenin ortak talebi makuliyettir. En büyük ve en hacimli; sayıca en geniş sosyal kesim bu kümede toplanmıştır. AK Parti’nin, CHP’nin, HDP’nin, MHP’nin, İyi Parti’nin, hasılı bütün partilerin seçmen çoğunluğunun toplandığı siyasetsiz en büyük parti... Bu olmayan partinin yazılmamış programının tek maddesi de makuliyet arayışıdır. Her birinin karşı tarafa küçük ya da büyük bir empati duyduğu anların buluştuğu yer burasıdır.
Türkiye’nin ağır ekonomik meseleleri, büyük dış politika problemleri, derinleşen yargı, eğitim, şehirleşme veya tarım, sanayi gibi dertleri var ama büyük çoğunluk dile getirmese de evvela makulü yakalamayı arzular. “Hele bir sakin olalım, biraz birbirimizi anlayalım, biraz kavgasız duralım da sonrası kolay” duygusunun siyasete yansımasıdır bu. Önce biraz huzur… Yani, siyasete beslendiği bu gerilimden biraz feragat etmesi talebi. Doğrudan sorulmadığı için anketlerde görülmez ama sokakta, kahvede, otobüste, dolmuşta dertleşmelerin bir yerinde ortayla çıkar.
Liderine veya partisine sadakatten geri durmayanların da karşıdaki liderlere, “karşıdaki” liderlere, “karşıdaki” partilere açtığı kredinin tezahürü de diyebiliriz. Ya da siyasal tercihleri ortadan ikiye bölünmüş bir ülkede, “Kendi tarafından olmayanın hiç mi iyi tarafı yok?” sorusunun cevabı…
Yeni hükümet döneminde tercih edilen bazı isimlerin öteden beri makul bilinen şöhretlerinin en muhalif kesimlere bile teselli olması bundandır. Buradan yola çıkarak önümüzdeki beş seneye dair iyimser yorumlar yapmak ve o iyimserliğe sığınarak ülkenin büyük meselelerine bir çözüm bulunacağı umudunu taşımak da “makulün gücü”ndendir.
Asıl mesele ise, Türkiye’nin makule olan ihtiyacının asla bitmiyor olmasıdır. Gerilim ve kutuplaşmayı geride bırakacak fırsatları teperek, insanların her defasında huzurun ve sükunetin daha azına mecbur kalmasıdır. Ülkenin büyük problemlere mahkum oluşu da bu mecburiyetten bir türlü çıkamamasında saklıdır. En başta çözmesi gerekeni çözemeyen bir ülke, gayet tabii ki ekonomiyi, dış politikayı, eğitimi, yargıyı veya depremde enkaz altında kalmamayı çözemiyor. Çünkü, küçük ya da büyük herhangi bir problemin veya hedefin en büyük sermayesi olan dayanışmayı sağlayamıyor. Makul olmayı ve kutuplaşmamayı hiç başaramıyor. Büyük kümenin sessiz, sakin ve bazen sadece mırıldanarak ifade ettiği makul olma talebi bu yüzden asla bitmiyor. Umutsuz olsa da bir hevesle canlansa da hep dile geliyor.
Bugün de öyle, nitekim. Seçimden yeni çıkan bir ülkede önce seçimin kazananına, sonra da kazananı ve kaybedenine herkese sorumluluk düşüyor.
Talep var, zemin de olmalı… Sıradan bir konuşma arasında geçen “Artık rasyonel olmaktan başka yol yok” sözü bu yüzden dillerden düşmüyor. Çünkü, iktidar kanadından gelene böyle mesajlar başkaları içini de bir kapı aralıyor.
Elbette herkes aynı zamanda yakında bir yerel seçim hatta arada bir de anayasa referandum ihtimalini görmüyor değil. Seçim ve sandık denilince işlerin nereye gideceğini bilmiyor değil. Biten bir seçimin dumanı üzerinde tütüyor zaten…
Ama makulü sağlamak, öncelikle böyle zamanlarda gereken bir kabiliyettir.
Zaten zor olan bir şey şimdiden sonra da olacaksa da asla kolay olmayacak. Gerilim gibi makuliyet de liderlik ve çaba isteyecek.