CHP, ‘biz ve onlar’ın ‘onlar’ı olmayı terk etti
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultayda ifade ettiği bir cümle, iktidar olma bahsinde bugüne kadar söylediği bütün benzeri sözlerden daha fazla önem arzediyor; İlk seçimde dostlarımızla birlikte iktidar olacağız...
Her seçim yolunda benzer hedefler koymuş bir liderin bu kez dikkat çekici olmasının sebebi açıktır. Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerde büyük şehirleri kazandıran yeni bir politik hamleye liderlik ettiği için bu kez başların kendisine dönmesini ve “Neden olmasın?” denilmesini mümkün kılıyor. Merkezi iktidara uluşmak zordur elbette ama İstanbul ve Ankara’yı kazanmak da zordu sonuçta…
Asıl zor olan ve bilhassa CHP için neredeyse imkansız olan şey ise geleneksel politik dağılımı değiştirmeyi başarmaktı. 100 puan üzerinden yüzde 60’ın üzerinde muhfazakâr taban, yüzde 30’un altında ise laik/seküler tabanın kemikleştiği, yüzde 10 civarında da Kürt seçmenin partisinde sabitlendiği zeminde konuşuyoruz. CHP sadece yüzde 25 oyuyla, liderlik ettiği millet ittifakını yerelde başarıya taşıdı. Yani, Kılıçdaroğlu Cumhur İtitfakı’nın neredeyse yarısı olan dar havuza ilaveler yapmayı başardı ve büyük şehirlerde yüzde 50’leri kolaylıkla aştı. En zoru seçmen blokları arasındaki geçişkenliği sağlamaktı ve daha önce yapılamamıştı.
Şimdi salgının etkisiyle mevcut durum bir hayli sisli ama sis indiğinde muhalefet blokunun ülke genelinde yüzde 50’yi aştığını ve iktidarı geçtiğini görmek şaşırtıcı olmayacak. Yani, yerel seçimde oluşan siyasi paylaşım büyük ihtimale devam ediyor. Zira, Erdoğan’a kaybettiren siyaset tarzı değişmediği gibi derinleşti ve üzerine bir de ekonomik kriz geldi. Gelecek Partisi ve DEVA’nın denklemdeki payını ise bilmiyoruz ama iki partinin de teşkilatlanmayla birlikte pastadan pay almaya başlayacaklarını söylemek yanlış olmaz. Bu payı öncelikle iktidar blokundan alacaklarını da…
Öte yandan Kılıçdaroğlu, sadece yerel seçimde zafer kazanmakla kalmadı. Bundan çok daha kayda değer başarısı, CHP’yi gerilimin garantili tarafı olmaktan çıkarmasıdır. Uzun süredir Erdoğan’a istediği garantili karşıtlığı vermiyor. Ayasofya’nın ibadete açılmasına ses çıkarmadı, hatta teşvik etti; baro düzenlemesinde meseleyi ideolojik değil teknik boyutta tutmayı başardı. Ekonomi hariç iktidarın siyasi karşıtlık umduğu bütün alanlarda muhalefet yapmayarak daha başarılı bir muhalefet tarzını tercih etti. Esasen CHP, “Biz ve onlar”ın “onlar”ı olmayı terk etti. Yerel seçim öncesi başlayan ve sandıkta işe yaraşan bu politikayı şimdi daha güçlü şekilde ve kesinlikle sabırla sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İYİ Parti’yi ittifaktan uzaklaştırmak, Saadet’in sempatisini kırmak ve yeni partilerin muhtemel katılımını imkansızlaştırmak için seçim varmış gibi sürekli olarak aynı hedefe vurması boşuna değildir. Erdoğan’ın hiç yorulmadan HDP (ve PKK) üzerinden Millet İttifakı’nı yıpratma çabası Kılıçdaroğlu’nun doğru bir damarı işlediğini gösteriyor.
Hafta sonundaki kurultayda Kılıçdaroğlu’na iktidara yürüyüş sözünü söyleten, söyletmekle kalmayıp bunun mümkün olabileceğini hissettiren de bu sabırlı politikanın meyvelerini topladığını görmektir. Kişisel bir hesap yapmaması, ittifaklarda esnek ve hedefe odaklı bir tarz benimsemesi işini kolaylaştırıyor.
Tahmin edildiği gibi “erken” bir erken seçim olmayacak ama siyasi paylaşımın resmini, tabanın rengini salgının etkileri zayıfladıkça ve ülke temel sorunlarla başbaşa kalmaya başladıkça göreceğiz.