Beş gün… Sonra bir beş daha
Ankara’nın ilan ettiği Eylül sonuna kadar sürenin 5 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD seyahatinde dolacak. Dönüş 25 Eylül, geriye bir beş gün daha kalıyor… Aynı zamanda, Fırat’ın doğu hattını YPG’den temizlemek amacıyla ilan edilen operasyon takviminin de muhatabı yine ABD yönetimi. Erdoğan, sözünün o kadar arkasında ki bu ülkeye seyahat ederken havaalanında bütün hazırlıkların tamam olduğunu bir kez daha açıklamaktan geri durmadı. Tam anlamıyla kendisini bağlayarak gitti ve ABD Başkanı Trump’la yapılması planlanan görüşmede kendisi için geri dönüşsüz noktaya gelindiğini söyleyecektir.
Cumhurbaşkanı’nın avantajı, muhatabının Trump gibi neredeyse hiç dış politika derinliği bulunmayan bir lider olmasıdır. ABD Başkanı için, beyaz Amerikalılık dışında bir ırkın değeri olmadığından Ortadoğu halkları zaten önem arzetmiyor. Şimdiye kadar Kürtlerle çalışmış olmalarıyla olmamaları arasında da bir fark yoktur. Ancak, IŞİD’le mücadele parantezinde PYD/YPG’nin ABD güvenlik kurumları nezdinde ve tabii ki Pentagon için ihmal edilemez değeri bulunuyor. Pentagon ve ABD ordusu YPG’den vazgeçemiyor, anlaşılan gelecekte de vazgeçemeyecek. Politik destek ve silah yardımı bu gerekçeyle artarak devam ediyor.
Bizim için bariz güvenlik riski olan PYD/YPG’nin Suriye sınırı boyunca geniş bir alanda özerkleşmesi süreci de denklemde gelişiyor.
ABD temasları Türkiye’nin son sözünü açıkça duyurmak için son aşama olacak. Kamuoyuna açık beyanatlarından anlaşılan o ki Erdoğan, ABD’nin ortak devriyeler yoluyla yolunda gittiğini düşündüğü şeyin Türkiye için anlam ifade etmediğini son kez söyleyecek. ABD ise, bu resti son haftalarda defalarca duyduğu halde tepkisiz kalmayı tercih etmişti. Bu kez, yüzyüze görüşmede Trump’ın ne cevap vereceği gerçekten önemlidir. Önemli çünkü, beş günde güvenli bölge kurulamayacağı açıktır. ABD Başkanı eğer, devam etmekte olan Türkiye - ABD ortak devriyesinin önemini anlatacak olursa bunun Erdoğan’ı tatmin etmeyeceği de bellidir. Belli olan başka bir şey ise, Rusya’dan S-400 alınmasına rağmen Türkiye’den vazgeçemeyen ve yaptırım uygulamayan ABD’nin YPG’nin hatırı için bunu yapmayacağıdır. Yani, PYD/YPG’yi hedef alan operasyona giriştiğimizde ABD bunu istemese bile, yine de Türkiye’yi kaybedecek bir reaksiyon göstermeyecektir. Meselenin bu yönü Türkiye’nin doğal diplomatik avantajıdır.
Tablo fazla hassas ve tabiatı gereği diplomatik maharet gerektiriyor. Öte yandan, Erdoğan acele etmekte haklı çünkü ne kadar geç kalındığını en iyi kendisi biliyor. Vakit kaybının geri dönüşsüz sonuçlar doğuracağını görüyor. Eğer geçen yılları dikkate alırsak aslında doğurdu bile…
Peki, bütün bu restler ve riskler sonucunda varacağımız yer neresidir? Yani herşey yolunda gidecek olursa ve Türkiye bölgeden YPG’yi kısa sürede uzaklaştırırsa bile, bütün aktörlerin bol kazançla çıktığı Suriye’de biz ancak başlangıç noktasını korumuş olacağız. Bu kadarı da Türkiye’nin hakkıdır.
Ancak gerçekçi olalım herşeyin yolunda gitmesi çok zor bir ihtimal.
Yine de masada zorlanması gereken bir ihtimal ama…
Bu açıdan, nasıl Fırat’ın doğusuna harekat öncekilerle kıyaslanamayacak derece askeri ve politik önemdeyse, buna gerek duyulmayacak bir çözüm adına Erdoğan’ın New York’tan nelerle döneceği fevkalade önemlidir.