Amerika’nın iç meselesi olmayan mesele
ABD’de olup bitenlerin ABD ile ilgili kısımları sarsıcı ve özellikle de olaylar kontrol edilemez noktaya ilerledikçe kaygı vericidir.
Daha önce de benzeri protestolar yaşamış ve bir şekilde üstesinden gelmeyi başarmış bir ülkenin sokaklarını yeniden canlı yayında takip ediyoruz. Bir yandan sınırsız özgürlüklerin öte yanda farklılıklarla didişme ve en başta da siyahilerle bir arada -eşit- yaşamaya tahammül edemeyenlerin ülkesinden manzaralar izliyoruz. İki fikir geleneksel olarak kutuplaştığı için ve o kutuplar arasında mesafe kapanamadığı için hem çatışmanın ateşlenmesi kolay hem de o ateşin çapı büyük oluyor.
Yıllar içinde Amerika’da çok sayıda siyahi, polis şiddetinin kurbanı oldu ama George Floyd’un ölümü dünyanın gündemi haline geldi. Çünkü zamanın ruhu öyle gerektiriyor ve bu noktada olayların ABD ile ilgili kısmı yerini dünyayı ilgilendiren meseleye bırakıyor. O meselenin adı da Donald Trump’tır.
***
ABD Başkanı, kötü bir örnek ve bütün ülkelere kötülük yayma cazibesine sahip… Popülizmin, kuralsızlığın, yalancılığın, çarpıtmanın, özgürlük karşıtlığının, manipülasyonun ve daha birçok tatsız şeyin sembolü olarak demokratik dünyayı zehirliyor. Bu berbat sicile rağmen başarması, ayakta kalması, ilerlemesi ve tabii yeniden seçilebilecek olması dünyanın geri kalanında hakim olan ve hakim olmaya çok hevesli liderlere referans oluyor. Trump, tam olarak bir politik pandemidir. Hızla bulaşıyor ve yıkıcı etkiler bırakıyor. Sadece kendi karakterine benzeyen liderler için değil, başta Avrupa olmak üzere birçok demokraside ırkçı partilere meşruiyet kazandıran etkisiyle tedavi edilemez bir hastalığa dönüşmüş bulunuyor.
Böyle olduğu için ABD’deki protestolar kesinlikle ABD’nin iç işi olmanın ötesinde dünya için siyasi anlam taşıyor. Gösterilerin vandalizm kısmı insanları kaygılandırıyor çünkü hem geçerli bir yol değil hem de Trump’a aradığı mazereti sunuyor. Buna bağlı olarak, daha sert güç kullanımı emri ve askerlerin sokağa çıkması devlet şiddeti eğilimine revaç kazandıracağı için başka bir kötü örnek olma potansiyeli taşıyor.
Çünkü, demokrasi ve insan hakları ihlali için her fırsatı kollayan yönetimler için ABD’de yaşananlar bulunmaz bir referans anlamı taşıyor. Yeter ki insanların hayatı kısıtlansın, yeter ki basına tepki olsun, yeter ki daha çok ve sorumsuz devlet gücü kullanılsın... Bu gruptaki liderlerin iyi şeyleri görmezden gelip anti demokratik her malzemeyi özenle seçerek, “Bak işte orada da var” bahanesine dönüştürebilme becerilerini biliyoruz.
Bu yüzden demokratik dünya, ABD sokaklarına bakarak yolun sonunda Trump’ın kazanacağı seçim kazanacağı bir finalden ürküyor. Kovid -19 salgınında prestij kaybeden ABD Başkanı’nın kendisine karşı gelişen sokak gösterilerinden politik fayda elde etmesi ihtimali ürkütücü değil de nedir? Bir de tarihin en popülist/lümpen Cumhuriyetçi ABD Başkanı’nın karşısında tarihin en pısırık ve beceriksiz Demokrat elitlerinin bulunduğu tablosu var. Yani kaygı üstüne kaygı…
Gayet tabii, dünya için mesele ABD için değil, dünya için neyin daha iyi olduğudur. Bu yüzden, demokrasileri enfekte eden ve kazanırsa daha da fazlasını yapabilecek bir “süper bulaştırıcı”ya karşı bütün iyi niyetler birleşmiş durumdadır.
Toz bulutu indiğinde dünyanın bir kötülükten kurtulması büyük teselli olacaktır.