Yeni bir siyer yazımı
Müslüman siyer ve tarih yazıcıları Peygamberimizin hayatını ve başarılarını, öncüsü olduğu büyük medeniyetin temellerine koyduğu manevi, ahlâkî ve insanî değerler ekseninde anlatmadılar. Bunun yerine, eski çağların tarih yazımındaki âdete uyarak, genellikle askerî seferleri üzerinden anlattılar. Böylece siyer yazıcılığı büyük ölçüde savaş tarihiyle sınırlandırıldı.
Oysa Peygamberimiz, hayatının Mekke döneninde karşıtlarıyla hiçbir fiilî çatışma yaşamdı. Medine döneminde katıldığı birkaç çatışma ise, o çağlarda dünyanın başka yerlerinde olanlara kıyaslandığında “savaş” bile denilmeyecek küçük çaplı olaylardır. Titiz araştırmacılığıyla dünyaca tanınan M. Hamidullah’ın tespitine göre on yıl içinde yaşanmış olan bu çatışmaların tümünde Müslümanlar sadece 138 kişi, karşı taraflar 216 kişi zayiat vermiştir (yani şu günlerde ülkemizde bir günde koronadan ölenlerin sayısından biraz fazla).
Hz. Peygamber’in bizzat katıldığı, siyer kitaplarında geniş yer verilen nispeten ciddi dört askerî sefer var. Bunlardan Bedir, Uhud ve Huneyn gazvelerinde çatışma birkaç saatte bitmişti. İlk ikisinde Müslüman birliğinin sayısı birkaç yüz kişiden ibaretti. Hanek gazvesi 23 gün sürmüş, ancak onda da Müslümanların önceden Medine çevresine kazdıkları hendek sayesinde fiilen çatışma çıkmamıştır.
Gerçek böyle olmasına rağmen “Peygamber’in savaşları” denince daha baştan insanların akıllarına, aylarca, yıllarca süren eski ve yeni savaşlar, dev ordular ve binlere, on binlere varan ölü sayısı gibi hazır bilgiler geliyor. Böylece insanlarda Hz. Peygamber hakkında büsbütün yanlış bir imaj oluşuyor.
Bu haksız imajın en dikkate değer sonuçlarından biri, günümüz dünyasında bir yandan şiddet yanlısı fanatik Müslüman grupların, diğer yandan İslam ve Peygamber karşıtı İslamofobici fanatik yapıların yaydıkları sahte algıdır. Bu iki kesim birbirinin tam karşıtı gibi duruyorlar. Fakat sonuçta ilginç biçimde ikisi de aynı noktada birleşmekte; böylece iki tarafın da telkinleriyle “silahlı savaş” anlamında cihad merkezli Peygamber tanımı pekişmektedir.
***
Hz. Peygamber hakkında eserler yazan ünlü şarkiyatçı Montgomery Watt, “Muhammad: Prophet and Statesman” adlı kitabında (London 1961, s. 229) şunları dile getirir:
“Muhammed (a.s.) kendi çağında ve neslinde bir sosyal reformcuydu; o, ahlak alanında da bir reformcu olmuştu… Hem Mekke hem Medine dönemlerinde (Hz.) Muhammed’in çağdaşları onu iyi ve dürüst bir insan olarak tanımışlardı. Tarih de onda ahlâkî ve sosyal bir reformcuyu görmektedir…”
“Dünyanın geri kalan kısmına davalarını daha tam ve daha iyi bir şekilde sunma ödevi bugünün Müslümanlarına düşmektedir. (Onlar)… en azından (Hz.) Muhammed’in hayatının tüm insanlık için idealin bir örneği olabileceğini gösterebilecekler mi?... Bunun için sağlam bir bilgi ve derin bir ahlâkî anlayışın bir arada bulunmasına ihtiyaç var… (Hz.) Muhammed’in bir insanlık ideali olduğuna Hıristiyan Avrupa’yı inandırmak için pek az şey yapılmış, daha doğrusu hiçbir şey yapılmamıştır.”
Watt’ın kitabının üzerinden altmış yıl geçti. Ama Müslüman siyer yazıcıları Peygamberimizin öğretisinden, “günümüz dünyasının sorunlarına yaratıcı bir katkı sağlayacak ahlaki ilkeler”i, “(Hz.) Muhammed’in hayatının bütün insanlık için bir ideal örneği”ni sunacak şekilde bir siyer yazım çığırı –bildiğim kadarıyla- hâlâ açabilmiş değiller.
Günümüzde sahte görüntülerin arkasında kalan Peygamber’i hakikatiyle ortaya çıkaracak güçlü araştırmalara dayalı yeni bir bilimsel çığır açmak gerekiyor. Resûlullah’ın hayatının manevi, ahlâkî ve insanî değerlere adadığı boyutunun en zengin ve en güvenilir belgeleri Kur’an ve sahih Sünnettir. Bunlar ve döneme dair bulunabilecek başka kaynaklar esas alınarak yeni bir siyer metodolojisi ve yaklaşımı geliştirmeye acilen ihtiyaç var. Fıkıh ve tefsirde de Resûl-i Ekrem’in belirttiğimiz temel misyonunu ve başarılarını esas alarak ciddi şekilde bir anlayış değişikliğine gidilmeli; gerek siyer konusunda gerekse diğer ilgili alanlarda bu yönde derin ilmî çalışmalar yapılmalıdır. Benim kanaatime göre Türkiye ilâhiyat fakültelerinde bu işin bilgi tarafı yeterli olsa da zihniyet tarafı, yani din tasavvuru ciddi şekilde sorunludur.