Yarışı hangi ekip kazanmış sayılmalıydı?
Yüzyıllardan beri tasavvuf kitaplarımızda evliyanın keşif ve keramet bilgisinin, felsefe-bilim erbabının akıl ve kitap bilgisine üstünlüğünü göstermek için bir hikâye anlatılır:
Bir kralın huzurunda (sufi) Çinlilerle (filozof-bilgin) Yunanlar arasında resim yarışması düzenlenmiş. Taraflar birbirinin çizimini görmesinler diye araya perde çekilmiş. Yunan ekibi fırçalarını, boyalarını getirip işe koyulmuşlar. Çinlilerde böyle bir hazırlık görülmemiş. Sonunda Yunan ekibi onca emekle duvara yaptıkları resmi izleyicilere açmışlar. Çinliler ise sadece karşı duvarı cilalayıp ayna yapmışlar. Aradaki “perde kalkınca” Yunan ekibinin resmi Çinlilerin aynasına yansıyıvermiş; hem de daha canlı olarak... Böylece yarışmayı Çinliler kazanmış. Tasavvuf camiamız hâlâ kazananları alkışlar! Bizim dünya başkalarının ürettiği bilgi ve teknolojiyi tüketme tembelliğini sürdürüyor.
***
Katip Çelebi’nin hazırladığı bir rapor var. Risale olanak da basılmış. Merhum Orhan Şaik Gökyay’ın TDV İslâm Ansiklopedisi için yazdığı “Düstûru’l-Amel” başlıklı tanıtım maddesinin redaksiyonu sırasında haberim olmuş ve okumuştum. Malum; Osmanlı, fetihlerin durduğu 17. yüzyıl sonlarında gittikçe ağırlaşan bir ekonomik sıkıntı dönemine girmiş; devleti bu durumdan kurtaracak tedbirler öneren raporlar yazılmıştı. Zengin birikimi sebebiyle Kâtip Çelebi de -resmî talep üzerine- anılan raporu hazırlamıştı. Ancak, tarihçi Naîmâ’nın anlattığına göre “doğru söze kulak verip gereğini yerine getirmeye hazır devlet adamları bulunmadığından”, Kâtip Çelebi raporunu yetkililere vermekten vazgeçmişti. Üç yıl sonra zamanın Şeyhülislâmı aynı raporu padişah IV. Mehmed’e sunmuşsa da itibar eden olmamış; ekonomik sıkıntılar da ağırlaşarak sürmüştür. Halen de rahata erebilmiş değiliz.
Neden rahata eremediğimizin teknik cevaplarını elbette konunun uzmanları bilir. Fakat herkesin görebildiği bir hakikat var ki, o da ülkemizde (ve İslam dünyasında) ekonomide bir türlü işlerimizi yoluna koyamadığımız gerçeğidir. 2005 yılında paramızdan altı sıfır attığımızda 1 dolar 1 lira 35 kuruştu. Bugün 1 dolar 7 lira. Korona salgınının üstüne mübarek Ramazan da gelince fakir fukaranın en çok ihtiyaç duyduğu ürünlerin fiyatları yine fırladı. Petrole zam gelince her şey pahalanır bilirdik; şimdi petrol fiyatları dibe vurdu, yine her şey pahalanıyor.
Bu neden hep böyle oluyor? Bir çözümümüz olmalı ama -görüyorsunuz- üç asırdır çözemedik. Tabii ki, ekonomik sorunlarını görece çözmüş ülkeler gibi bizde de sorunu bilim ve siyaset çözecek. Zannederim başka alanlarda olduğu gibi iktisat alanında da sorunları çözmenin ilk şartı, iktisat tarihimizi analitik ve eleştirel yöntemle inceleyerek sorunun kaynağı olan zihniyet ve uygulamaları dürüstlükle, özgürce ortaya koymak; ardından kendi kültürel değerlerimiz ve dinamiklerimizle çağdaş dünya gerçeklerini ve evrensel doğruları buluşturarak bir iktisat felsefesi oluşturup uygulamaktır.
Rahmetli Sabri Ülgener, yetmiş yıl önce iktisadî ahlak ve zihniyet tarihimizi eleştirel yöntemle inceleyen bilimsel çalışmalar başlatmış, asıl sorunumuzu -kendisinin de tam göbeğinde doğup büyüdüğü- ahlak ve zihniyet yapımızda görmüştü. Bu hususta onun “İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası” ve “Zihniyet ve Din: İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı” adlı eserlerini okumak aydınlatıcı olacaktır. Sonraları bu tür çalışmaları yeni bir iktisat felsefesi ve pratiği oluşturacak şekilde sürdüremedik. Kâtip Çelebi gibi Sabri Ülgener de ekonomik sorunlarımızı çözmenin, bilim, ahlak ve üretmeye değer veren bir zihniyet geliştirmemize bağlı olduğunu yazmıştı. Ama -ilginçtir ki- Kâtip Çelebi’ye olduğu gibi ondan üç asır sonra Ülgener’e de kulak veren olmadı.
***
Son yirmi yılda zaman zaman sağladığımız başarılar, özellikle şu küresel salgın üzerine devlet ve millet olarak son birkaç aydaki sıra dışı başarılarımız, ekonomide de beklediğimiz zihniyet dönüşümünü başarabileceğimizi göstermektedir. İnşaallah şu mübarek günlerde camilerin ve müminlerin hüznü böyle bir hayırlı dönüşüme vesile olur.