Tarikatlarla imtihanımız
Öncelikle, din ilimlerinde yetişmiş on binlerce insanımızdan çıt çıkmazken iğrenç bir yaraya neşter vurup toplumda bir farkındalık oluşmasına katkı yaptığı için Şehvetiye Tarikatı adlı kitapçığın yazarı İsmail Saymaz’ı tebrik etmek lâzım. Yine de bu başlık beni üzdü. Çünkü Müslüman toplumların kahir ekseriyetini dürüst ve samimi dindarlar oluşturduğu halde, sahte dinî oluşumların arsızlıkları yüzünden din ve dindarlara dair haksız algılar oluşmaktadır.
Bu meseleyi ele almamın bizim camianın büyük çoğunluğunu kızdırdığını biliyorum. Bilhassa ilâhiyatçılarımız hep böyle yaptılar; “Kol kırılır yen içinde kalır” dediler, “Düşmana fırsat vermeyelim” dediler, “Şimdi zamanı mı?” dediler. Talihin “kudret, servet ve şehvet tarikatları”na, taşıyamayacakları kadar imkânlar ve fırsatlar sunduğu son yıllarda bu yapıların sapkın fetvaları, saldırgan dilleri, kirli işleri daha da arttı. Ama ehl-i ilmin manasız hatta zararlı suskunlukları, bazen çıkarları uğruna onlara verdikleri destekler de devam etti. En sonunda bazılarının Müslüman yerine koymadığı insanlar, en büyük zararı bizzat İslam’a ve masum Müslümanlara dokunan bu rezaletleri ortalığa dökmeyi ahlâkî ve vicdani bir görev bildiler.
***
“Çok satanlar” listesinin başlarında yer alan Şehvetiye Tarikatı adlı kitapçık, -henüz okumadım ama “İçindekiler”den ve hakkında yazılanlardan anladığıma göre- bir cerahatin patladığının işareti gibi görünüyor. Bizim camianın bir yanılgısı da bilişim çağında yaşadıklarının farkında olmadıkları için böyle rezaletlerin örtülü kalacağını sanmalarıdır.
Doğrusu, ülkemizde ve dünyada İslâmî kesimlerin “ötekiler”, “dışarıdakiler” olarak gördüğü çevreler, bu cerahatin temizlenmesine dinî kesimlerin okumuşları, aydınları, “rabbânî” âlimleri, hoca efendileri… öncülük etsin diye onlara fazlasıyla zaman ve fırsat tanıdılar. Ama bütün İslam dünyasında bu sıraladığım unvanların sahipleri, böylesi sapkınlıklar karşısında etkili bir duruş sergilemediler; dinî kaynaklara, -aslından kopmadan- bu çağın insanıyla iletişim kurup, onları sapmalardan koruyacak, sıkıntılarına gerçek çözümler sunacak şekilde yorumlar getirmedikleri gibi, çıkan tek tük sesleri de anında boğdular. İşte sonunda onların bu kafalarının ürettiği şeydir Şehvetiye Tarikatı. Devamı da gelecektir.
Bazıları, “Ne yani, İslam’ın ve Müslümanların geleceği İsmail Saymaz gibilerine mi kaldı!” diyebilirler. Bu itiraz haksızdır. Çünkü ilk olarak, dinî kaynaklarımıza göre “iyiliği savunmak, kötülüğe karşı koymak” sadece hocanın-hacının işi değil, pozisyonlarına göre toplumun bütün üyelerinin görevidir. İkinci olarak, belli ki Saymaz gibileri din-iman savunuculuğu için yazmıyorlar. Sadece mesleklerinin gereği olarak ar, haya, ahlak gibi insanlık değerlerini kaybetmiş sözde tarikatların ipliğini pazara çıkarıp, toplumu şerlerinden korumak istiyorlar. Yani dindar okumuşların yapmadığı işi yapıyor, alanı temizlemeye çalışıyorlar. O alana birey, toplum, insanlık ve canlı-cansız tabiat için hayırlı ve doğru bir dinî anlayış ve yaşayış inşa etmek ise din âlimleri ve kurumlarının işidir.
***
Son olarak asıl sorunumuza dair birkaç kelime:
Toplumumuzda, diğer Müslüman toplumlarda ve dünyada doğru ve çağdaş bir İslâmî tasavvurun oluşturulabilmesi için insanlığın on binlerce yıllık tarihinde benzeri görülmemiş derecede yeni olan bugünkü dünyaya -elbette Yüce Kitabımızın ve Peygamber efendimizin Sünnetinin ana öğretisine uygunluk ilkesinden sapmadan- yepyeni ufuklar açacak bir din sunumu yapmamız gerekiyor. Bu sunumu yaparken, bilhassa temel insani sorunlarına yönelik ilgileri ve duyarlılıkları daha yüksek olan gençler, kadınlar gibi toplum kesimlerini dikkate almak zorundayız. Akılları fikirleri, 20-25 yaşında gençlerin bile medreselerde falakaya yatırılıp dayak yediği, kadınların deve sırtında yolculuk yaptığı çağlarda kalan hocaların, fetvacıların günümüzde insanlığın 4’te 3’ünü oluşturan gençlere ve kadınlara söyleyecekleri hiçbir sözleri olamaz. Onların ürettiği “dindarlık” da işte böyle kitap başlıklarıyla alay konusu olur.