“Para ve faiz”
Bu başlık, yakında KURAMER’den çıkan üç önemli kitaptan birinin adı. Kitabın tam başlığı “Geçmişten Bugüne Müslüman Toplumlarda Para ve Faiz: Gerçeklik - Algı - Kuram - Uygulama”dır. Eser, uzun süre Merkez Bankası’nda üst düzey görevlerde bulunan, aynı kurumda Başkan Yardımcılığı da yapan Prof. Dr. İbrahim M. Turhan’ın yönetim ve editörlüğünde ekonomi uzmanlarınca hazırlandı. Muhtelif bölümlerini Prof. Dr. İbrahim M. Turhan, Hüseyin Al, Dr. Hakan Şahin, Şevket Kamil Akar, Prof. Dr. Ömer Karoğlu, Erol Ortabağ-Hüseyin Al, Esma Gül Yetiş Doğan-Şevket Kamil Akar ve M. Fatih Ulu yazdılar.
***
Diğer toplumsal alanlar gibi ekonomi de farklı yönlerden hem dinin hem bilimin konusudur. Din de ekonomi de insan ve insanlık hayatıyla ilgilidir. İnsan olmasaydı din de ekonomi de olmazdı. Ekonomi bilimi insanoğlunun maddi hayatı daha rahat, müreffeh ve güvenli yaşamasının yollarını gösterir; din de onu, herhangi bir canlı türünden farklı olarak, yeryüzündeki seçkin varlığına yakışır şekilde ahlâkî ve manevi değerlerle zenginleştirir. Özellikle son yüzyıllarda insanlık, bu iki bacaktan birinin veya diğerinin kısa olmasının lokal ve küresel bunalımlarını yaşıyor.
Anılan eserde yazarlar, bu iki hayata ekonomi biliminin gereğince olgusal olarak bakıyorlar; bu iki alanı –dine, manevi ve ahlâkî değerlere karşı saygılı ve duyarlı bir üslupla- inceliyorlar. Bu bakımdan –ifade etmem gerekir ki- eser, din alanının uzmanlarına da aydınlık bir ufuk açıyor. Çünkü din bilimi aşar; ama onu inkâr etmez, ona ters düşmez. Nedeniyse, dinin konusu olan vahiy yasasının da bilimin konusu olan doğal hayat yasasının da özünde Allah’ın yasaları olmalarıdır.
İbrahim Turhan, yazısında “Kur’an’da (Bakara 2/275-281) ve Sünnet’te ribanın yasaklandığı açıktır. Ancak yasaklanan işlemin mahiyeti, yasağın illeti ve kapsamı… anlaşılmaya ve yorumlanmaya muhtaçtır. Ayrıca… muazzam değişimlere karşın ekonomik bir olgunun -yasağın değil, yasaklanan olgunun- 15 yüzyıl boyunca hiç değişmeden kaldığını varsaymak başlı başına bir açmaza yol açmaktadır” (s. 66) diyor. İbrahim Bey’in din âlimi olmadığı ileri sürülerek bu konuda yetkisiz olduğu iddia edilemez; zira bu tespit ve değerlendirmeleri ekonomist olarak yapmış, böylece hem bilimsel hem de ahlâkî bir tutum sergilemiştir.
İbrahim Hoca, fakihlerin, sorunun özünü tartışmak yerine, geleneksel fıkhın “hile/hiyel” yöntemine başvurarak, konulmuş bir kuralı şeklen koruduklarını, fakat arkadan dolanma yöntemiyle riba yasağını meşrulaştırdıklarını, gerçekte bunun iktisadî açıdan faizli borç işlemleriyle farkının olmadığını belirtiyor (s. 67). Ben de ta 03.05.2016 tarihli Karar’da çıkan yazımda “Fukahamız… kuralları kutsallaştırıp dondurdular. Eski kurallarla yeni hayat arasındaki uyumsuzluk sorununu, fıkıh kültürüne ekledikleri “kitâbu’l-hiyel”ler gibi sözde çözümlerle aşmaya çalıştılar. …” demiştim.
Aynı kitapta M. Fatih Ulu, enflasyonun sayısız zararlarından örnekler veriyor. Bazısı şöyle: Enflasyon arttıkça belirsizliği de artar, verimsizlik artar. Pahalı ve ucuz ürünler algılanamaz hale gelir; bu yüzden üreticiler, tüketiciler ve yatırımcılar doğru karar alamazlar. Kaynak dağılımı bozulur. Uzun vadeli anlaşmalar yapılamaz. Kredi arzı daralır. Risk primleri yükselir vs. vs. (s. 323). Sonuçta yüksek enflasyon özellikle düşük ve orta gelirlilere hayatı çekilmez hale getirir; şimdilerde olduğu gibi…
Hem “Kur’an’da hem Sünnet’te (Peygamberimizin Veda Haccı hutbesinde) “Ne zulmedeceksiniz ne de zulme boyun eğeceksiniz” buyrularak riba yasağının gerekçesinin “zulüm” olduğu açıkça belirtilmiştir.
Bütün insanların gözünde yüksek faiz de yüksek enflasyon da zulümdür, kötüdür; fakat iş başa gelmişse hangisi daha kötüdür? Yüksek faize göre yüksek enflasyonun zararları hem daha çoktur hem daha yıkıcıdır hem herkesi mağdur edecek derecede kuşatıcıdır. Şu halde yüksek faize göre yüksek enflasyon çok daha kötüdür.
Bu durumda, birine öncelik verilmesinin zorunlu olduğu hallerde iktisat bilimine göre rasyonel olan, dine göre farz olan, öncelikle yüksek enflasyondan kurtulmaktır. Nitekim Osmanlı’nın uyguladığı son şeriat yasası olan Mecelle’nin 19. ilkesi şöyledir: “Ehven-i Şerreyn ihtiyar olunur” (İki şerden, diğerine göre daha hafif olanı seçilir). Bizim şimdiki din âlimlerinin göremedikleri ve ilgililere de gösteremedikleri gerçek şudur: Kur’an ve hadislerde enflasyonun zikredilmemesi, haram olmadığından değil, o zamanların ekonomilerinde enflasyon diye bir belanın bulunmamasındandır.