İslam’ın estetik okunuşu
Siyasal hırsların, hâkim olma ve sömürme tutkularının ürettiği türlü şiddet biçimleriyle yönetilen eski dünyada insan hayatının her tarafında kölelik, kan, gözyaşı, açlık ve sefalet kol geziyordu. Başta din olmak üzere ele geçirilen her şey de bu ilkel amaçlar için kullanılıyordu. Son yıllardaki gelişmelere bakılırsa şimdi gök kubbenin altında değişen tek şey, şiddetin biçimi ve araçlarıdır. Çağımızda, insanoğlunun bu vahşi tarafını yok edeceği düşüncesiyle –kutsalı külliyen reddetme çılgınlığı dâhil- birçok şey yapıldı ama o yapılanlar da sadece yeni acılar üretti ve üretiyor.
Öyle görülüyor ki, yapılması gereken, kutsalın reddedilmesi değil, insanın ve varlığın imarına imkân veren öz felsefesiyle kutsalı yeni baştan okumak ve hayatı o felsefenin ışığında yeniden inşa etmektir. Başlıktaki “İslam’ın estetik okunuşu”ndan kastım bu okunuş ve inşadır.
Bu okumanın amacını, âlem ve eşyadaki ahenk ve nizamı görerek bu ahenk ve nizama uygun, uyumlu ve huzurlu bir insan ve insanlık hayatı kurmak oluşturur. Modern çağın en büyük yanlışı, dine ait bu işlevi bilimden beklemesi, böylece dine de bilime de haksızlık etmesidir. Oysa –son birkaç yüzyıl açıkça gösterdi ki- bilim sadece araç üretir ve o araçla siz iyi şeyler de kötü şeyler de yapabilirsiniz. Âlem ve eşyadaki nizamın derin anlamını sezmemizde ve ona uygun bir insan ve insanlık hayatı kurmamızda bize rehberlik etme tezi ve yeteneği ise dine aittir.
***
Kur’ân-ı Kerîm’i bu bakışla okuduğumuzda onda çok güçlü bir Allah-evren-insan ilişkisi tasavvuru ve bu tasavvura dayanan bir estetik ve ahlak tasarımı görürüz.
Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli vesilelerle ve ısrarla “mîzan, kader, adl, kıst, tesviye, takvîm” gibi kavramlar da kullanılarak –muhatap kitlenin söz dağarcığı ve algı düzeyi üzerinden- evren ve canlı-cansız tabiattaki uyum, estetik, ahenk ve nizama dikkat çekilir. Bir ayette, “Biz her şeyi bir ölçüye (kader) göre yarattık” buyrulur (54/49). Mülk suresinin başında makrokozmostaki nizam ve ahenk anlatılır. Burada âlemin Allah’ın mülk ve tasarrufunda bulunduğu, insan hayatının başından sonuna bir sınav olduğu belirtildikten sonra, “Çok merhametli olan Allah’ın yarattığında bir düzensizlik/uyumsuzluk (tefâvüt) göremezsin; dikkatle bir kere daha bak, bir eksiklik (fütûr) görebiliyor musun?” buyrulur.
Kur’an, insanın da bu kevnî nizamın parçası olduğuna vurgu yapar. Allah insan bedenini toprak ve sudan yaratmış, ona uyumlu bir biçim vermiş (tesviye) ve “ona kendi ruhundan üflemiştir.” İnsandaki uyum ve mükemmellik, “Biz insanı en güzel bir kıvamda yarattık” (95/4) şeklinde de ifade edilir.
***
Kur’an’da, hilkatteki nizam ve ahengi dikkatle gözlemek, incelemek, bu süreci doğru götürüp bütünü kavrayabilen insan için bir hidayet vesilesi kabul edilmiştir. O nedenle birçok ayette insanlar ısrarla göklere, dünyaya, bunlardaki varlık ve oluşlara ibret gözüyle bakmaya çağırılır. Kâinatın aslî tabiatında kaos ve anarşi değil, yasa ve nizam hâkimdir. Bunun fark edilmesi insanda bir yaratıcı, nizam verici ve yasa koyucunu varlık fikrini uyandıracaktır.
Yüce Allah’ın Rahman (çok merhametli) ismini taşıyan 55. surenin ilk ayetlerinde, küllî varlıkta bir “mîzan” (denge/ölçülük/düzen) bulunduğu belirtilir ve hemen ardından “mîzandan (bu bağlamda adaletten) sapmayasınız, ölçüyü düzgün tutasınız, ölçüp tartmada haksızlığa sapmayasınız diye…” buyrularak evrenin kozmik düzeniyle insanın ahlâkî düzeni arasında fevkalade önemli bir ilişki kurulur. Böylece insanın adalet ve hakkaniyet ilkelerine uyarak evrendeki tümel ahenge ve estetik düzene katılması, onu bozan bir unsur olmaktan kaçınması gerektiğine işaret edilir.
Sonraları İslam felsefesinde geliştirilen erdemli birey (el-fâdıl), erdemli kent/ülke (el-medînetü’l-fâdıla) düşüncesi ile bunun Müslüman birey ve toplum hayatına, İslam sanatları ve mimarisine; kısaca insan emeğine ve ürünlerine, insan ilişkilerine estetik ve ahlâkî yansımaları bu işaretten doğmuştur.
Konunun fikrî felsefî kültürümüze yansımasını bir sonraki yazımıza bırakalım.