İki yeni kitabın düşündürdükleri
KURAMER’in kuruluş hedefi, eldeki bilgi imkânlarını verimli bir şekilde kullanarak, derin bir tefekkür ve engin bir müsamaha ortamında ulaştığı İslam ve onun asli kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki doğru bilgileri insanımıza, toplumuza –ve dileriz ki bazı yabancı dillere çevirerek- insanlığa sunmaktır.
Tabii ki, Kur’an’dan ışık alarak, o devirlerin şartları ve olguları çerçevesinde geliştirilmiş bulunan dinî bilgi alanlarımız ve yüksek bir medeniyet mirasımız var. Andığım üç eserin ikisi bu mirasın Kur’ân-ı Kerîm’den sonra ikinci kurucu kaynağı olan ve Kur’an’ı doğru anlamamıza yeri doldurulamaz katkılar sağlama potansiyeli taşıyan Peygamberimizin Sünnetine, üçüncü eser de kısaca Kur’an’ı anlama ilmi diyebileceğimiz tefsire dairdir. Bu bilgi alanlarımızı ve medeniyetimizi içinde geliştiği ihtiyaç ve şartlarla birlikte, doğru ve şimdiki hayatımıza yarar sağlayıcı şekilde bilme, anlama ve anlatma da KURAMER’in temel amacıdır.
***
KURAMER olarak dinimizle ve dinî kaynaklarımızla ilişkimizi, günlük olaylar, bu olayların esintilerine kapılan kişilerin ve yapıların o yana bu yana savrulmaları yahut ideolojik saplantıları değil, insanlık fıtratının ezeli ülküsü olan hakikat ve erdem, doğru bilgi, yüksek tefekkür ve hür bakış belirler. Çünkü bir inancın hakikat, bir bilginin doğru, bir davranış ilkesinin erdem oluşunun kanıtı, o inanç, bilgi ve ilkenin etiketini taşıyanların sözleri, eylemleri ve sergiledikleri görüntü değildir. Meşhur özdeyişle hakikatin ve erdemin ölçüsü insan değil, insanın ölçüsü hakikat ve erdemdir.
Bunları, dindarlık etiketi taşıyan bazı birey ve topluluklardaki yozlaşmalara bakarak din ile aralarına gittikçe açılan mesafeler koydukları söylenenlere özellikle hatırlatmak istiyorum.
Eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan merhum Ahmet Hamdi Akseki’nin önemli bir eserine isim olarak kullandığı ifadeyle “İslam Fıtrî, Tabiî ve Umumî Bir Dindir.” İslam, taşınması meşakkatli bir hayat dayatmaz. Kur’an’ı, tarihsel dilinin ötesine geçip bir üst bakışla okuduğumuzda, ulaşılması hiç de zor olmayan bu diliyle kavradığımızda görürüz ki, bir ayette kategorik bir cümleyle belirttiği gibi “Allah bize kolaylık murat eder, zorluk murat etmez” (Bakara 2/186). Hz. Peygamber de bu dinin kolaylık dini olduğunu bildirmiş, Müslüman birey ve toplum için hep kolaylık tarafını tercih etmiştir. Hemen bütün muteber kaynaklarda geçen ilkesel bir buyruklarında Peygamberimiz, getirdiği dinin iki temel özelliğinden birini “hanefiyye” (tevhidi esas alan dosdoğru din), diğerini de “semha” (genişlik, kolaylık ve rahatlık dini) olarak açıklamıştır.
İslam, zamanın icaplarına göre insanın dünyevi, maddi, bireysel, toplumsal vs. doğal, sade ihtiyaçlarına asla ilgisiz kalmaz. İslam’ı çağdaş insani sorunları ve masum talepleri dikkate almaz, hatta onlara çözümler üretmek şöyle dursun, daha da derinleştirir bir pozisyonda gösteren, İslam’ın kendisi değil, türlü nedenlerle yaşadığı çağdan koptuğu için dini de asırlar öncesinin tarihsel şartlarında oluşmuş zihin yapısıyla kavrayan Müslümanlardır.
İtiraf edelim ki, bu din anlayışı, hamasi ve sloganik söylemleriyle gözlerini boyadığı kişileri ve grupları olağan hayata, dünyaya ve hatta kapı komşusuna yabancılaştırmaktadır. Bu gidişin tehlikesini gören Müslüman münevverlerin, tıpkı Peygamberimizin çağında olduğu gibi bugün de söyledikleri bu çağın insanının pratik hayatı için bir değer taşıyan İslam’ı yeniden keşfetme görevleri vardır. İşte KURAMER, mütevazı bilimsel faaliyetleriyle bu yöndeki çabalara kendince bir katkı sağlayacağını ummaktadır.