‘En ‘Üst akıl’ biziz’
Şu sıralar bir kitap okuyorum: İslam Dünyasında Temel Sorunlar: Şiddet, Mezhepçilik ve Darbeler (İstanbul 2017). Kitap, Anadolu Platformu’nun 15 Temmuz (2016) darbe girişiminden 5 gün sonra düzenlediği uluslararası sempozyumda sunulan tebliğlerden oluşuyor.
Kitabın –içinde de geçen- arka kapağındaki tespitlerden birkaçı şöyle:
“Bugün İslam ümmeti, fitne ve tefrika ateşiyle tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşıyor. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, Nijerya’da ve İslam coğrafyasının birçok yerinde çatışmalar, şiddet ve vahşet durmaksızın devam ediyor. Emperyalist güçler asırlardır oynadıkları oyunlarla Müslümanların onurunu ve izzetini ayaklar altına almak istiyor.”
“Mezhebi, meşrebi, anlayışı ne olursa olsun, diğerlerinin mezhebini meşrebini, anlayışını tefrika vesilesi kılan ve kardeşini küfür ile suçlayan bir zihniyet İslam’ı ve Müslümanları temsil edemez.”
Belirtilen ilmî toplantıda, o zaman Suriye’de çok canlı olan rejim karşıtı Özgür Suriye Ordusu’nun öncülerinden Arap katılımcılar da tebliğler sunmuşlar. Bizdeki hızlı İslamcıların demokrasi karşıtı soru ve eleştirileri üzerine, Filistin asıllı olup, İngiltere’de yaşayan çok yönlü entelektüel Azzam Temimi’nin yaptığı seviyeli demokrasi savunusu, doyurucu bilgi ve görüşler içermektedir.
Diğer iki konuşmacıdan biri Suriye eski Tarım Bakanı, biri de Özgür Suriye Ordusu askerî kanadının komutanı imiş. İkisi de mücadelelerinin başarılı olacağından emin konuşmuşlar. Onlara dünyada en büyük desteği veren Türkiye’nin yönetimi de o zaman buna inanıyordu. Ama sonuç öyle olmadı ve bugün ülkemizdeki milyonlarca Suriyeli mülteciyi ne yapacağımızı tartışıyoruz.
Suriye’de bizim desteklediğimiz ılımlı muhalefet neden başaramadı? Tabii işin stratejik değerlendirmesini yapmak uzmanlarına düşer. Fakat şunu biliyoruz ki, demokrasi ve özgürlük bilinci, akşamdan sabaha oluşacak bir şey değil; uzun gelişme, birikim ve kültür istiyor. Hâlbuki ılımlı Suriyeliler, demokrasi ve özgürlük bilincinden yoksun oldukları için, ülkelerinde kalıp bu işin uzun soluklu şiddetsiz mücadelesini vermek yerine, ülkelerinden kaçmayı yeğlediler ve alanı PYD, DAİŞ, en-Nusra gibi ırkçı ve şiddet yanlısı karanlık radikal ayrılıkçılara bıraktılar.
***
Konumuz olan kitaba gelecek olursak, özellikle platform başkanı değerli fikir ve aksiyon insanı Turgay Aldemir’in gerek üslûbu gerekse içeriğiyle vecize değerinde cümleler içeren iki konuşmasını (s. 15-36, 263-270) büyük bir zevkle okudum. “Hasbihal” bölümünde yer alan ve benim de yazılarımda değindiğim bazı düşünce, tespit ve eleştirilerini değerli okuyucularımla paylaşmamın aydınlatıcı olacağını düşünüyorum.
Turgay Bey’in 15 Temmuz darbe girişimi süreciyle de bağlantıladığı bazı cümleleri şöyle:
* “Bir hadis-i şerifte ‘(Bizi) aldatan bizden değildir’ deniyor. Doğru. Fakat hep ‘aldanan’ da bizim payımıza düşmemeli. Aklını fikrini hep kenara bırakan, sürekli ‘Aldandım, aldatıldım, güven zedelenmesine uğradım’ diyen hep biz olmamalıyız… Biri çıktı diyor ya: ‘…’ (bir siyasetçimizin o sıra basına da yansıyan FETÖ ile ilgili gaflet itirafı, s. 263). Böyle bir insan-altı davranış olabilir mi?”
- “Yunus’umuzdan, Hacı Bektaş’ımızdan korkmayın... Ama bunları değerlerinin ötesine çıkarmamalısınız… Her şey kıymetinden ötede bir değer görmeye başladığında bozulur.”
- “Sürekli ‘Bu, üst akıl işi” diye şikâyet etmeyi bırakmamız lazım… En üst akıl biziz.”
- “Bu (Anadolu Platformu gibi) teşkilatlar… milletin hakkını, gerekirse devletin karşısına çıkıp aramak için var; bedeli ne olursa olsun… Gerektiğinde devlete de çıkıp ‘Kendine çekidüzen ver!’ deriz. (Ama) yerine geçip orayı yönetme derdimiz yok, (olmamalıdır)… İhale kaygımızın, makam kaygımızın, “biraz da bu dünyadan biz nasiplenelim’ kaygımızın olmaması lazım.”
- “Öyle bir tüccar (iş insanı, çalışan insan) olmamız lazım ki, ürettiğimiz mal için Anesiad (gibi müşteri grupları) araya adam koymalıdır. İşinin ehli insanlar yetiştirmemiz lazım.”