Bayram ve bayram ibadetleri
Bayramınız mübarek olsun aziz okuyucular; sağlık ve huzur içinde nice bayramlara kavuşmanızı diliyorum, Yüce Mevla’dan.
Dinî kültürümüzdeki Ramazan ve kurban bayramlarının ikisi de hicretin 2. yılında uygulamaya konmuştur.
Hz. Peygamber Medine’ye hicret edince Medine halkının, İran kültüründen etkilenerek, Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını görmüştü. Bunun üzerine, “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Ramazan ve kurban bayramlarıyla değiştirmiştir” diyerek, önceki iki bayram yerine Ramazan ve kurban bayramlarını başlatmıştır. Böylece başlayan bu bayramlar, günümüze kadar bütün Müslümanlarca hicrî takvime göre her sene kutlanmaktadır.
Kurban bayramı, Hicrî takvimin son ayı olan zilhiccenin 10’unda başlamakta ve dört gün sürmektedir. Oruç ibadeti ve Ramazan bayramı gibi kurban kesilmesi ve kurban bayramı namazı da hicretin 2. yılında uygulanmaya başlanmıştır. Hac ibadeti ise hicretin 9. yılında farz kılınmıştır.
Kur’an’ın bildirdiğine göre (Sâffât 37/102-107) kurban bayramı, Hz. İbrahim’in, gördüğü bir rüya üzerine, oğlu İsmail’i kurban etmek istemesi ve İsmail’in de buna razı olması, sonunda Yüce Allah’ın İsmail’in canını bağışlayarak, yerine bir koç göndermesi şeklinde gelişen olayın anısını yaşatma anlamı taşır.
***
Ramazan ve kurban bayramları bayram namazının kılınmasıyla başlar. Ayrıca kurban bayramının arifesinde, “Arefe günü” diye bilinen günün de dinde özel bir değeri vardır; çünkü haccın iki rüknünden birini oluşturan Arafat’ta vakfe bu günde yapılmakta; haccın diğer rüknü olan ziyaret tavafı vakti de bayramın birinci gününde başlamakta ve ömrün sonuna kadar yapılabilmektedir.
Her iki bayrama mahsus olup, şartlarını taşıyan bütün Müslümanların yerine getirmeleri –Hanefî mezhebine göre- vacip olan ikişer ibadet vardır: 1. Ramazanda, bayram namazı öncesinde fitre vermek ve bayram namazı kılmak; 2. Kurban bayramında bayram namazı kılmak ve ardından kurban kesmek.
Kurban bayramında şartlarını taşıyan Müslümanlar bayram namazından sonra kurban keserler. Önceki din ve kültürlerde olduğu gibi Câhiliye toplumunda da uygulanan kurban âdeti, İslâm dininde sosyal amaçları da bulunan malî bir ibadet halini almıştır.
Kurban bayramında farz namazlardan sonra teşrik tekbiri getirilmesi Hanefîler’e göre vâcip, Şâfiîler’e göre sünnettir. Hanefîler’e göre Arefe günü sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit tekbir getirilir. Şâfiîler de uygulamada bu görüşe uyarlar.
Malî bir ibadet olan kurban kesmenin hem taabbüdî (Allah’a kullukla ilgili) yönü hem de fertler arasında paylaşma ve toplumsal dayanışma yönü bulunmaktadır. Kurban kesmeyi ibadet yapan unsur, kurban kesenin bu görevi, kendisine buyrulduğu şekilde ve Allah’ın rızasını kazanma gayesiyle yapmasıdır.
Kur’an’da “Kurbanlarınızın etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz; fakat sizin takvanız (Allah’a saygı ve dinî duyarlılığınız) O’na ulaşır” denilmektedir (Hac 22/37). Kurbanını bu niyet ve duyarlılıkla kesen bir Müslüman, ibadet şartını Allah’ın kendisinden istediği şekilde yerine getirmiş olur. Bundan sonrasında kurban kesen kişi, –ihtiyaç durumuna göre- ailesiyle birlikte kendisi kurbanın etinden yiyebileceği gibi, tamamını veya bir kısmını dilediği kimselere ikram da edebilir; ancak etini ve derisini satamaz.
Kurbanın başka bir yönü de verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükür anlamı taşımasıdır. Özellikle ülkemizde şu sıralardaki ağır ekonomik şartlarda, varlıklıların, kurbanın etini muhtaçlarla paylaşmaları, hem bu şükrün fiilî ifadesi olacak hem de ibadete ahlâkî bir boyut ve mükemmellik kazandıracaktır.
İslam’ın beş şartından biri olan hac da bu günlerde eda edilmektedir. Dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanların aynı ibadet niyetiyle, aynı zamanlarda, aynı mekânlarda, aynı kıyafetle buluşmaları, bu buluşmanın anlamını kavrayıp, ibadet şuuru ve ahlâkî sorumlulukla haccını ikmal edenler için bayramın manevi bereketini zirveye taşıyacaktır.