Sözü ayağa düşürmek
Konuşurken, özellikle de yazarken en dikkat edilmesi gereken özelliklerdendir sözü ayağa düşürmemek. Söylediklerimize, yazdıklarımıza dikkat ekmek, bilinçsizce davranmamak insanlığımızın gereği. Boşuna “gırtlak dokuz boğum, sekizini yut birini söyle” dememişler. Konuşurken ‘sürç-i lisan’ denilen dil sürçmesi hoş görülebilir ama yazarken daha fazla dikkat, özen göstermek, yazdıklarımızı yayımlanmadan önce bir daha okumak, hatta sanat eseri peşinde isek birikimine değer verdiğimiz bir başkasına da okutmak, her zaman belirttiğim gibi ‘yazı haysiyeti’nin olmazsa olmazı. Çocuk düşer kalkar yürümeyi öğrenir. Yazma da böyledir, ilk yazdıklarımızla okurun karşısına çıkamayız. Başkalarının yazdıkları okunur, yazma, hele çalakalem yazmama öğrenilir, sözü ayağa düşürmeyen bir erişkinlikten sonra dergilerin kapısı çalınır. Şimdilerde yaygınlaşan edebiyat atölyeleri bunun için var. Pek çok yeni isim buralardan geçerek edebiyatımızda yerlerini aldılar/alıyorlar. Bu konuda olması gereken böyle olsa da, “Gel De Görme” dedirtecek örnekler diz boyu. Keşke olmasa ve bu yazılar yazılmasa, yazacak olduktan sonra konu mu yok.
Edebiyat Ortamı dergisinin Şiir Yıllığı üzerine yazdığım yazılara derginin yayın yönetmeni ve bazı okurlardan ‘ölçü dışı’ tepkiler geldi. Şimdi Öykü Yıllığı üzerine yazacaklarımın da kaderinin farklı olmayacağını düşünüyorum. “Demirden korksak trene binmezdik” sözüne hayat boyu itibar etmişimdir, ne yapalım karakterim böyle. Dürüst, samimi, yapıcı eleştirilerde bulunduğuma inancım tam. Gerisi, hep vurguladığımız gibi iyi niyetli, seviyeli eleştirilere açığız ve buna ihtiyaç da duyuyoruz.” Denilse de sadece alkış bekleyenlerin meselesi.
***
Cemal Şakar’ın yıllıktaki “Öykümüzdeki Yerlilik Sorunu” başlıklı yazısında, gazete yazılarımın bakış açısı ile örtüşen bir bölüm var. Önce onu aktarayım: “Ana dilden uzaklaşmak, o dile ait deyimlerden, atasözlerinden, simgelerden, imgelerden, mecazlardan da uzaklaşmak anlamına gelir. Dille kültür, kültürle insanlar arasında kopmaz bir bağ vardır. (…) Ünlemlerimiz, vurgularımız, tınımız hep ana dilce belirlenir. Sevgilerimiz, hasretlerimiz, nefretlerimiz, acımız, sevincimiz hep dilin içindedir. (…) Hal böyle olunca bunların öyküdeki tahkiyesi, tasvir ya da gösterme biçimleri de doğdukları dil dünyasına uygun olmalıdır. (…) Kişiler, eşya ve mekân yabancılaşınca dil de ister istemez Türkçeden uzaklaşır.” Yıllığa seçilen öykülerde bu sözlerle çelişen hususların altını çizeceğim. Gerçi Şakar da yazısında, “ kanonik yapılar “, “butik yayınevleri” diyerek “ana dilden uzaklaşma”dan geri kalamıyor.
Edebiyat Ortamı öykü yıllıklarının demirbaş ismi Necip Tosun’dur. Buradaki yazısını ufak değişikliklerle Türkiye Yazarlar Birliği yıllıklarında da yayımlıyor. Tosun öykücülüğümüzün de hem öykücü hem de eleştirmen olarak otoritelerinden olup, verimliliği ve nitelikli çalışmaları ile takdire değer. Yıllıktaki 2017 Yılı Öykü Kitaplarına Kısa Bir Bakış başlıklı yazısında titizliği ile bağdaşmayan, sürçme sayılabilecek, doğru yazımları parantez içinde verilen birkaç örnek: “…büyülü gerçekliğe (gerçekçiliğe) göz kırpan…” s.11, “aypot” ( aypet ) s.12, “bir anından”, “ veriş anı “, “anın öyküsünden” s.13, 14, ifadelerinde (a) şapkalı olacak. “saklandığı (sakladığı) acılar” s.15. Öykü Kitapları listesinde yayınevi isimlerinde de iki düzeltme gerekiyor. Ayizi Yayınları (Kitap) ve Alakarga Sanat Yayınları’nda Sanat fazla.
Öykücülüğümüzün yine önemli bir ismi Abdullah Harmancı’nın 2017 (de) Türk Öyküsü yazısı iki sayfa ve öykü kitapları birer cümle ile değerlendiriliyor. Ya başlık, ya da içerik yanlış olmalı. Birkaç yanlış yazım da var. “… bütün saylarında (sayılarında ) yazmak…” , “… çok sık ( sıkı ) çalışıyorum.” s.22. “… kendisine mahsus (has), “… tabiri (tabir) caizse “s.24. Yazarın kendisinden “biz”li söz etmesi de yadırganabilecek bir husus.
Mehmet Fırat Pürselim, bu yıllıkta karşılaştığım bir isim. 12 kitapla ilgili, emek mahsulü bir değerlendirmede bulunmuş. Düzeltmelere geçeyim: “Mahur Beste Dergisi ( dergisi ), hem küçük hem butik yayınevleri ile baş ve başaltı yayınevleri, büyük oyuncular (yayınevleri) ifadeleri s.25, sakil duruyor. Katılınması güç bazı hükümlerde bulunuyor: “2015 sonrasında tamamı atölye eğitimli (…) 30 yaş altı yazarların…” ve “… çıkan öykü kitaplarının 800 civarında olduğunu ve bunun da 3/4’ünün ilk kitap olduğunu…” s.25. “… erk ( erkek ) egemen” s.28. Bir de tercüme kitabı ele almış, ki yıllıkla bağdaşmıyor.
Devamı sonraki yazıya…