'Son okuma' meselesi
Öteden beri okumalarımda gözlemlediğim hususlardan biri de doğru dürüst ‘son okuma‘ yapılmamasıdır. Yayın yönetmenleri, editörler üstlendikleri görevi yerine getirmeden kitaplar, dergiler yayımlanmakta. Bu yüzden pek çok düzeltilmesi gereken hususla karşılaşıyor ve okuma zevkiniz zedeleniyor. Elbette öncelikle yazanlar ‘yazının haysiyeti‘ni gözetmeli, yazdıklarını son defa okumadan yayımlanmak üzere göndermemeli. Malum, çağımız ‘hız ve haz çağı‘ olarak nitelenmekte. Artık yapıp ettiklerimize dönüp bakmak, mükemmeliyet arayışı içinde olmak, adeta zaman kaybı olarak görülmekte ve bundan hazzedilmemekte. Çoktan beri nitelik niceliğe yenik düşmüş durumda. Üzücü olanı bu hâlin olağan olarak görülmesi ve yapılan ikazların kayıtsızlıkla karşılanması. Bu durumu dile getirdiğinizde ‘arı peteğine çomak sokmuş‘ olarak görülmeniz işten bile değil. İşimize sevgisizlik, okura saygısızlık almış başını gidiyor.
***
İki haftalık Rize seyahatimde Mavi Yeşil ve Kitap Defteri dergilerinin Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk’le iki görüşmem oldu. Bana çıkarmakta olduğu dergilerin son sayılarını verdi ve oradaki diğer okumalarım yanında bu dergileri de okudum. Öztürk bir de öğretmeni olduğu okulun dergisini yönetmekte, ‘merkez dergiler’e yazılar yazmakta. Ayrıca deneme-eleştiri kitapları ile taşranın sınırlarını çoktan aşmış bir edebiyatçı olarak görülmesi gerekenlerden. Yazılarından Türk ve dünya edebiyatını takip eden, çok okuyan bir aydın olduğu anlaşılıyor. Bu fevkalâdelik çıkarmakta olduğu dergilerdeki ‘son okuma‘ eksikliğinin doğurduğu yazım hatalarını görmemizi engellemiyor. Aksine umudum o ki, bunları yazarak daha özenli olma duygusunu besleyebiliriz. Mavi Yeşil dergisi 113’üncü sayısı ile taşra şartlarında ayakta kalma mücadelesini başarmış bir dergi olarak takdire değer bir hüviyette. Eylül-Ekim sayısında Oğuz Demiralp’le Orhan Bey ve kitapları üzerine yapılmış söyleşiyi, soruları itibariyle, kendisiyle yapılmış diğer söyleşilerden daha yetkin bulduğumu söylemeliyim. Söyleşide dikkat çekici bir husus da, bu yazımın meramını ifade eden iki cümleye yer verilmesi. İlki Bedri Rahmi Eyüboğlu’dan alıntılanan Yazmak şiirindeki bir mısra: “Sen yazdıklarını bir daha okuyor musun sanki kereste.” Diğeri Demiralp’e ait: “Bence otomatik bir yazının bile otomatik gözü vardı.” Kimseye “kereste“ diyecek değilim. “Otomatik göz”ün dahi kalmadığı bir gerçek. Dergideki yazım ve ifade bozukluklarına gelince… Araştırma Görevlisi Merve Esra Polat’ın Mehmet Rauf’un Bir Zambak Hikâyesi Üzerine Feminist Bir Okuma incelemesi öncelikle pornografik bir eseri gündeme taşıması yönüyle yayımlanmalı mıydı? Sorusunu bende doğurdu. Üstelik yeni yayımlanmış da değil. Parantez içinde doğru yazımları vererek düzeltmelere geçelim. “… ve yine cinselliği çağrıştıran bir kıyafet (nesne) niteliğindedir.” “toplumum” (toplumun), “bu gün“ (bugün), “hala“ (hâlâ), “… kadın cinselliğini performatif (kazanılmış demekmiş), “A. Ömer Türkeş ve (ile) Serap Türkeş Söyleşti.” Zinnur Fidan’ın Göğü Delen Adam kitabı üzerine yazısından: “konstürüksiyonudur“ (konstrüksiyonudur), “hikayesi“ (hikâyesi), “halinden“ (hâlinden).
Oğuz Demiralp söyleşisinde bir soruda geçen ifade: “… okurun konuşamaya (konuşmaya) yazmaya…” Demiralp, “… kültürümüzde ‘ciddiyetin tiranisi‘den…” diyor. Acaba, acımasızlık, despotluk anlamında tiranlığından mı demek istiyor? “Bunu (Bunun) tersi…” İsmail Özalp’in Türk Edebiyatında ve Gönül Dünyamızda Köroğlu yazısında: “… yazıya geçirilebinler olduğu (olduğunu) düşünürsek…” “… köşe başlarından (taşlarından) olan…” “Şahsım adına kabullenmekte güçlük çektiğim…” (“Şahsım adına“ ifadesi gereksiz), “…İstanbul Padişahı’nda” (Padişahı’ndan). Yunus Karakoyun’un Dünyanın Gürültüsü adlı şiirinin son mısraı, aktarmadan belirtelim, anlamsız ve müstehcen olarak nitelenebilir.
Yeşim Çobankent, Tomris Uyar hakkında bir yazı kaleme almış ve sonunda da kendisinden bir alıntıda bulunmuş. Uyar’ın metninden: “Allahı boşver. O gözetse serçeleri gözetir kış günleri yem bulduraraktan ki bize yaramaz.” Sümme haşa denecek bir metin niçin seçilir? Yazıdan bir de tashih: “… şaşırıverirler karşılarıda (karşılarında) görünce.” İnanç sorunu Ayşe Asrın Yılmaz’ın Hiç’li Gidişler ve Dönüşler yazısında da karşımıza çıkıyor: “Hangi Tanrı böylesini becerebildi ki? Hiç…” Ömer Eski’nin Erzurumlu Tahsin yazısında da bir hayli yazım sorunu var: “…Tanpınar’ın anlatısında bir belirli bir kurguyu…” (ilk bir olmamalı), “Balkan harbinde (Harbi’nde), “…ordudan uzak kamış“ (kalmış), “Yazar, okuyucu (okuyucuyu) anlatının…” “ Yazarın Tahsin Efendi (ile) karşılaştığında…”, “… sevk-i tabisi ( tabiîsini ) bilme…” “…yaşadığı arkçı (artçı) sarsıntılar…” “… diyalog olmak ( üzere ) üç aşamalı…” 32 sayfalık dergide bu kadar kılçık fazla değil mi?