Zihinlerimizdeki olağanüstü hal
Seçim öncesi Türkiye’nin haleti ruhiyesi dışardan bakıldığında aslında çok ilginç bir siyasi gözlem imkanı sunuyor. Ortaya çıkışı onlarca hatta yüzlerce yılı bulan siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal vs. sorunlar sanki seçim öncesi döneminin ürünüymüş gibi telaşla tartışılıp konuşulduktan sonra bir dahaki seçime kadar unutulup gidiyor.
***
Siyasi faydaya odaklanmış zihinler, her türlü sorunu seçimdeki siyasi beklentilerine uygun şekilde analiz edip, siyasi rant pazarından pay almaya çalışıyor. Bu aslında sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil, bütün ülkelerde aşağı yukarı aynı şekilde cereyan ediyor. Bu durumu sınav vakti gelene kadar derslerine çalışmamış bir öğrencinin telaşı ile kıyaslayabiliriz. Son bir kaç günde elde edilen kırıntı bilgilerin sınav için yeterli olmayacağının bilincindeki öğrencinin tek hedefi, başarılı bir sonuç elde etmekten daha çok sınavı düşük bir notla kazasız belasız atlatmak.
***
Siyasi partilerin yaşadığı bu telaşı seçmenin yaşadığını iddia etmek ise çok güç. Sınav metaforunda kalırsak bu sınavın öğretmeni seçmen. Seçim telaşı ile yapılan vaatler ve açıklamalar, süreci gayet sakin şekilde izleyen seçmenin tercihlerini zannedildiği gibi direk etkilemiyor. Seçmen, işleyiş süreci kavranılması güç bir hassasiyetle, tüm verileri irdeleyip sonuçlar bulan bir yapay zeka gibi, iradesini sandığa yansıyor.
***
Bir iki haftalığına bulunduğum İstanbul’da, siyaset ve medya mensuplarının kafasının karışık olduğuna şahit oldum. Ancak seçmenin kafası hiç karışık değil. Evet biraz sessiz. Ama bu sessizliği de sadece olağanüstü hal koşullarına bağlamak yanlış. Seçmen aklı ya da adına kollektif akıl deyin, kanaat önderlerinin tam olarak idrak etmekte güçlük çektiği toplumsal dinamizmin baş aktörü.
***
Daha önceki yazımda da değinmiştim. Artık Türkiye’de büyük bir orta sınıf ve bu sınıfa dahil olmak isteyen orta alt sınıf ya da alt sınıf var. Bu seçmen kitlesinin, ekonomik istikrar ve demokratik haklar başlığı altında özetlenebilecek beklentileri, mensubu olduğu siyasi görüşlerin ötesinde hemen hemen ortak bir noktada buluşuyor.
***
Siyasi partilerin bu sınıf aidiyetini gözardı edip, ideolojik bir söylemle seçmenleri ikna etmesi mümkün değil. Belki hızlı girdiğimiz seçim atmosferi, bu gerçeğin kavranmasını güçleştirdi. Ancak Türkiye’nin en önemli siyasi dinamiklerinden biri artık orta sınıf etrafında ceryan eden dinamizmdir. Siyasi hafızasında orta sınıf dinamiği olmayan Türkiye bunu idrak etmekte güçlük çekiyor. Ama endişeye gerek yok. En geç gelecek seçimlerde hepimiz bunu gayet iyi kavramış olacağız.