Zihinleri kül eden yangın
Gerçekte ne olduğuna değil, olanlara tahmin ve tahayyül ettiğimiz şeyleri izafe ederek hatta hiçbir nesnel dayanak olmadan gerçek olduğunu ümit ederek, vuku bulan şeylerin, tahayyül ettiğimiz şeyler olduğuna kendimizi inandırıyoruz. Olan biten şeyleri kendi dinamiklerine göre değil, zihnimizde daha önce hazır olan ‘’hakikat’’ şablonlarına uygun hale getirip kaydediyoruz.
Bu haleti ruhiye herhangi bir yeni sorunla mücadele etme gücümüzü anlamsız yere zayıflatıyor. Sağduyunun hakim olması gereken bir anda felaket tellallığı ile toplumsal stresimiz daha da artıyor. Bunun neticesinde bitkinlik, ümitsizlik ve bezginlik yaşıyoruz.
Evet normalin üstünde farklı yerlerde aynı anda yangınlar çıktı. Can kayıpları oldu, hayvanlar telef oldu ve binlerce hektar orman yanıp kül oldu. Ancak bu yangınlar dünyada, Akdeniz havzasında sıkça oluyor. Bu yönüyle ‘’normal’’ sayılabilecek bir felaket, daha ilk dakikadan itibaren adeta ilk kez oluyor ve mücadele edilmesi imkansız bir felaket gibi lanse edildi. Türkiye’de her yaşanan olayda olduğu gibi hızla siyasileştirildi.
***
Bu yangınları, henüz kesinleşmeden terör örgütlerinin çıkarttığını iddia etmek gibi, Türkiye’nin yangınlar karşında çaresiz olduğunu iddia etmek de gayri ahlaki ve mantıksız. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıklamasına göre 10 bin 545 yangın işçisi, 4 bin 110 teknik eleman, 6 bin 435 memur olmak üzere toplam 21 bin 90 personel orman yangınlarıyla mücadele ediyor. Buna, devlet personeline yardımcı olan on binlerce vatandaşı da dahil edin. Bu insanlar canla başla yangınla mücadele ederken, hükümet yetersiz kaldı argümanı, felaket esnasında en iyimser tabirler ‘’bel altı’’ bir propagandadan başka bir anlam taşımaz.
Kaldı ki tüm resmi ağızlardan yangında zarar gören kişilerin mağduriyetlerinin giderileceği, hızla inşa ve ihya çalışmalarına başlatılacağı da açıklandı. Tüm imkanlar seferber edilmiş, on binlerce resmi görevli hayatlarını riske ederek gece gündüz çalışırken, bu çabaları görmemek, böyle bir siyasi hedef güdenlerin ilk başta kendi halkına yaptığı bir saygısızlık ve mağdurların acılarını görmezden gelme anlamına gelir.
***
Türkiye’de iktidarın eleştirilmesi ile ülkenin gerçek potansiyel ve imkanlarının görmezden gelinmesi ve de çabaların değersizleştirilmesi arasındaki farkı bir türlü kavrayamadık. Türk Dil Kurumu’nun tanımlamasıyla yazalım: Eleştiri bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit demektir. Yani yermek demek değil.
Öte yandan yangınların duyulmaya başlandığı anlardan itibaren sosyal medyada yangını PKK ve muadili terör örgütlerin çıkarttığı yönündeki paylaşımların da kimsenin işine yaramadığı aşikar. Elbette PKK bu tür yangınlarda ‘’makul şüphelilerden’’ birisi. Bu ihtimali göz ardı etmek de saflıkla eşdeğer bir aymazlık olur. Ancak somut bir veri olmadan böyle bir iddiayı sarf etmek hele kamuoyuna dikte etmek, istemeden de olsa PKK’nın ekmeğine yağ sürmek, toplumun moralini bozmaktan başka bir işe yaramaz.
Yangınlar büyük bir oranda kontrol altına alınmış olmakla birlikte bitmiş değil. Yüzbinlerce insanın mağduriyeti söz konusu. Zaman siyasi polemiklerle vakit kaybetmek yerine toplumsal dayanışma ruhunu arttırmak ve geliştirmek için olumlu katkı yapma zamanı.
***
Konya’da bir ailenin katledilmesi de yangın felaketinin üstüne geldi. Hangi nedenle olursa olsun bir ailenin 7 ferdini katledilmesi üzerinde ciddi şekilde konuşulması gereken bir dramdır. Bunu bir yana bırakarak, saldırı anından henüz savcılık açıklaması olmadan Türkiye gündeminde hızla ailenin Kürt olduğu için ırkçı saiklerle öldürüldüğü algısının oluşmasına dikkat çekmek isterim.
Bu dehşet verici bir gelişme. Terör örgütü trollerinden elbette ahlaki bir tavır beklemiyorum. Onlar kışkırtılacak ne varsa kışkırtacaklardır. Ancak kamuoyunca tanınan bilinen isimlerin de pervasızca bu kervana katılmaları kabul edilir bir şey değil. Bu bağlamda Türk Tabipler Birliği’nin saldırıyı ırkçı bir saldırı olarak değerlendirip kınaması ve savcılığın açıklamasına rağmen paylaşımı kaldırmaması da, sivil toplum adı altında faaliyet gösteren derneklerinden bazılarının sahip olduğu nefret potansiyeli için ibretlik bir örnek.
Ne siyasi olarak suiistimal edilmesi, yangınla mücadele azmini ve vatandaşların yardım arzusunu kırabildi, ne de ırkçı cinayet diye lanse edilen bir katliam Türkiye’de halkın arasında kin ve nefret tohumu ekebildi. Sağduyuyu belki dile getirmiyoruz ama gerçekten gerekli olduğu yerde ve zamanda gösterebiliyoruz. Bu da tüm felaketlere karşı toplum olarak sahip olduğumuz en büyük güvencemiz.