Tam zamanı
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meclisi neredeyse işlevsiz hale getiren trajik bir örneğini yeniden yaşadık. İstanbul Sözleşmesi, üzerinde bir tartışma yürütülürken, Sayın Erdoğan’nın bir kararıyla bu tartışma henüz sürerken kaldırıldı. Zaten tartışmanın ortaya çıkışı da bu anlaşmanın yol açtığı hukuki açmazlardan ziyade, ideolojik bir yaklaşım neticesinde başlamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlık sisteminin sağladığı olağanüstü yetkileri , iktidar lehine bir araç olarak kullanması, kendi taraftarları arasında kararlılık olarak görülebilir. Ancak bu yetkilerin anayasa ve teamüllere uyumu tartışmalı uygulamaları, orta hatta kısa vadede, iktidarın sahip olduğunu düşündüğü sınırsız gücü zafiyete uğratacağı unutulmaması gereken bir gerçek.
Ben yaptım oldu minvalindeki bu kanun hükmündeki kararname, ideolojik rekabetin kazanan tarafının iktidar olduğunu göstermez. Bu kararname iktidar destekçileri ile İstanbul Sözleşmesi yanlıları arasındaki tartışmada, sivil argümanların sözleşme destekçileri lehine gelişmesinin, iktidarın bilinçaltında yarattığı güvensizliğin bir işareti olarak ta yorumlanmalı.
***
İktidarın sahip olduğu olağan dışı başkanlık yetkileri ile bütün toplumsal tartışmalarda bildiğini okuması, iktidarın gücünü arttıran değil, her seferinde daha da azaltan bir tavırdır. İktidar olmanın, iktidarda kalmanın formülü sahip olduğu dünya görüşü, ya da menfaat ağları lehine ardı arkası kesilmeyen hamleler yapmak değil, ahlaki üstünlüğü hiçbir zaman kaybetmemektir. Bu sadece dışarıya karşı ahlaki üstünlüğe sahipmiş gibi görünmekle değil, bu ahlaki üstünlüğü gerçekten hissetmekle olur.
Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal‘ın görevden alınmasına denk düşen İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma kararında, iktidarın seçmen gözünde yaşadığı güven kaybını, ideolojik bir polemikle telafi etme yöntemi olarak kullanma motivasyonu da aşikar.
Artık gına getiren bu türden ideolojik hamlelerin, iktidarın kendi seçmenini ne kadar ikna ettiği tartışılır. Bu saate yapılacak en büyük hata İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında muhalefetin bu polemiğin hedefi konumuna düşecek açıklama ve tavırları olur.
***
İlkesizliğin, belirsizliğin, hukuksuzluğun yaşandığı dönemlerde hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Türkiye’nin keyfi kararlarla yönetildiği duygusu hukuka, demokrasiye olan güvenimizi azaltıyor. Sözün bittiği yer, ne dense boş hissiyatı düşüncelerimize hakim oluyor. Prensiplere, hukukun üstünlüğüne, başkalarının haklarına saygı gösterenler, çoğu kez bir adım bile ilerlemenin olmadığına dair ümitsizliğe kapılıyor.
Tam da demokrasi ve hukuk konusunda büyük zafiyetler yaşandığı dönemlerde, bıkmadan usanmadan bu değerlere sahip çıkmak, takipçisi ve uygulayıcısı olmak gerekiyor. Hukuku ve demokrasiyi referans göstermenin tam zamanı. Ahlaklı toplum, bireylerin ahlaklı olmaya zorlanması ile oluşmaz, bireylerin ahlaki ilklere ikna edilmesiyle oluşur.