Sıradanlık miadını doldurdu mu?
Erken ya da vaktinde seçim gelene kadar, belki seçim sonrası dönemde de siyasi gerilim ve polemiklerle dolu bir gündemden kendimizi kurtaramayacağız. En büyük açmazımız da bu: Gündemin sürekli siyasileşmesi ve iletişim dilinin de ideolojik bir üsluba teslim olması. İdeolojilerin idrakimize giydirilmiş bir deli gömleği olduğu gerçeğini de Cemil Meriç’i anarak bir kez daha dile getirelim.
Herhangi bir konuyu tartışırken, aslında ideolojik tekrarların ötesinde bir şey yapmıyoruz. Sürdürülen tartışmalar günün sonunda statükonun ihyasına katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Var olduğu düşünülen farklı görüşler ise, herkesin kendi statükosunu korumasıyla ortaya çıkan gerilimden başka bir şey değil.
Kimsenin bu saplantılı üslubu terk etmeye niyeti yok. Dahası kanaat önderleri de ‘’mevzi kazanma mücadelesi’’ yapılan bu dönemde, her türlü yapıcı adımın stratejik bir hata olacağını düşünüyor.
***
Türkiye 1970’lere ya da 1990’lara döndü/dönüyor türü tespitlere karşıyım zira o dönemlerin koşulları artık ortadan kalkmış durumda. Türkiye o yıllardan bu yana geri dönülemeyecek biçimde değişti. Ekonomik ve sosyal istatistiklerde bu açıkça görülüyor. Değişmeyen, kanaat önderlerinin hala hiçbir şey değişmemiş gibi eski üslup ve yöntemlerle yeni dönemi idare etmeye ve anlamlandırmaya çalışmaları.
En büyük yanılgılarımızdan birisi de yaşanan açmazın karşı tarafın uzlaşmaz, anlaşmaz ve bencil tavırlarından kaynaklandığına dair kesin inancımız. Oysa bir dönüşüm hamlesinde insanın aşması gereken en büyük engel bizzat kendisi. Aşması gereken en büyük engelin kendisi olduğunun farkında olmayanların, ideolojilerin fanatik taraftarı olması da tesadüfi değil. Şuuraltında ortaya çıkan gerilimin bir yöne aktarılması gerekiyor. Bir yöne işaret parmağını yöneltirken, diğer dört parmağın kendimizi gösterdiğine dair meşhur metaforu da bir kez daha hatırlamakta fayda var.
***
Bütün bu karamsar tablonun aslında güzel de bir yönü var: Sıradanlık Türkiye’de miadını doldurdu. Hamasetin hala kitleleri etkiliyor olması ya da etkiliyor görünmesi kimseyi yanıltmamalı. Çünkü bu üslup artık insanları heyecanlandırmıyor sadece kendilerine siyasi olarak nerde konumlanmaları gerektiğini gösteren bir işaret olarak algılanıyor. Yani hamaset artık tek başına bütün argümanları ezip geçen bir araç değil, hatibin ulaşmak istediği kitleye ‘’konum atması’’ gibi bir şey sadece.
Hamasetle coşan (ya da sadece hamasetle coştuğunu düşündüğümüz) kitleler de (Liderin her dediğini alan, coşmaya hazır kitleler ön kabulünü de doğru bulmadığımı belirterek) artık mesajın argüman olarak doğru olmadığının ya da doğru olmayabileceğinin bilincinde. Türkiye’de duygusal argümanlar artık eskisi gibi belirleyici olamayacak. Bu noktaya ulaşıldı ancak bunun kitlesel anlamda tedavüle girmesi belki biraz zaman alabilir, tabii bir anda da gerçekleşebilir.