Popülizm cazibesini kayıp mı ediyor?
Yabancı, İslam ve Avrupa düşmanlığı ile örülü aşırı sağ siyasetin Avrupa’da hızla yükseldiğine dair bir inanca ve endişeye sahibiz. Popülizmin orta sınıfa sirayet ettiği ve önlemez olduğuna dair birçok yorumlara da şahit oluyoruz. Ancak son siyasi gelişmeler durumun endişe edildiği kadar kötü olmadığını gösteren işaretlerle dolu.
Almanya’da son seçimlerde aşı sağ parti AfD’nin oy kaybetmesi ve merkez partilerin geçmiş yıllara kıyasla yabancı düşmanlığını körükleyecek söylemlerden uzak kalması, İtalya’da Mario Draghi hükümetinin popülist rakiplerine karşı bariz bir zafer kazanması, Çek Cumhuriyeti’nde yine popülistlerin iktidarı kaybetmesi, Macaristan’da Orban’a karşı güçlü bir muhalefetin oluşması gibi örnekler Avrupa’da son yıllarda trend haline gelen popülizmin eski gücünü kaybetmeye başladığını gösteriyor.
Alman Bertelsmann Vakfı tarafından 2020 yılında yapılan bir araştırmada, popülizm trendinin düşüş yaşamaya başladığı tespit edilmişti. Bu araştırmada popülist partilere oy verebileceklerini açıklayanların oranı yüzde 20, 8 olarak belirlenmişti. Bu rakam 2018 yılında yüzde 32,9 olarak tespit edilmişti.
***
Korona döneminde yapılan bu araştırmada tüm komplo teorilerine rağmen, vatandaşların devletin süreci iyi kontrol ettiğini yönünde bir görüşe sahip olduğu tespit edilmişti. Yani akıl ve mantığı zorlayan felaket teorileri zannedildiği kadar siyasete tevil edilemedi.
Söz konusu araştırmadaki trend kendilerini seçimlerde de gösterdi. Kriz durumlarında popülist söylemlerden istifade etmesi beklenen CDU/CSU ve FDP seçim propagandalarında bu yola tevessül etmedi ya da edemedi. Merkez partilerin vaatleri klima ve dijitalleşme merkezinde seyretti ve Avrupa karşıtlığı gündem bile olmadı. Koalisyon görüşmelerinin sürdüğü şu esnada da yine ne muhalefetin ne de medyanın popülist tacizleri söz konusu değil. Bu seçimler 1999 yılından beri yabancıların seçimlere malzeme olmadığı nadir seçimlerden birisi oldu.
Popülizmin düşüş trendine girmesinin farklı nedenleri var. Bunların başında özellikle hükümetin ‘’Suriyeliler krizini’’ başarılı yönetmesi geliyor. 2015 yılında Almanya’ya gelen 1 milyona yakın Suriyeli kısa sürede entegre edildi ve piyasaya iş gücü olarak kazandırıldı. Bu sürede ekonominin de genel anlamda iyi gitmesi ve Suriyelilerin bir sorun değil de Almanya’nın ihtiyaç duyduğu bir iş gücü olarak algılanması, yabancı karşıtlarının elini zayıflattı.
***
Popülistlerin düzensiz göçle devlet kontrolü kaybetti suçlamaları da, hükümetin/devletin süreci gayet iyi yönetmesi ve sahada kendini göstermesi ile anlamını kaybetti. Devletin yönetme kabiliyetini göstermesi, hamasetin toplumdaki etkisini de bir hayli azalttı. Hamasetle kitleleri kazanmaya alışık popülistler, nesnel veriler karşısında çaresiz kaldı.
Popülizmin geriletilmesinde bir diğer etken de sivil toplum örgütleri, devlet, medya ve partilerin gösterdiği güçlü ve ortak tavır. Elbette sözü edilen gruplar arasında popülizmin meyvelerini yemeye çalışınlar da oldu. Ancak günün sonunda tüm aktörler popülist argümanlara karşı net tavır koyabildi. Popülist cazibenin toplumun her kesimine yayılması bir tür anti popülizmle engellendi.
Aşırı ulusal söylemler ve hamasetle kitleleri kolayca yönlendirebileceğini düşünen partiler için bir hayal kırıklığı da gençlerin Avrupai ve global düşünen partileri tercih etmesi oldu. Son seçimlerde 18-29 yaş arası gençlerde en çok oyu yüzde 22 ile Yeşiller ve yüzde 20 ile FDP aldı. Genel anlamda sol partilerin gençler arasındaki tercih oranı yüzde 47. En kolay etkileneceği düşünülen gençler de hamasete pirim vermedi.
***
Tüm bu gelişmeler Avrupa’da aşırı sağ ve popülizm tehlikesinin ortadan kalktığını göstermiyor elbette. Siyasi ve ekonomik durumun kötüleşmesi durumunda aşır sağ yine yükseliş trendine geçebilir. Ancak kısa vadede yeniden bir popülist dalganın gelmesi beklenmiyor.