Öfkeyle iç içe

Mağdurları kadınlar ve çocuklar olduğu zaman şiddete karşı kamuoyunda haklı olarak aşırı bir tepki oluşuyor. Daha doğrusu kamuoyunu etkileme kabiliyetine sahip kişiler oluşan hassasiyetin rüzgarını da arkasına alarak, bu acılar üzerinden her seferinde yoğun bir gündem oluşturuyor. Ancak şiddet mağduru olan yetişkin erkekler hele işadamı vs. ise olay şiddet derecesine göre adi vaka, mafyatik cinayet vs. gibi etiketlerle daha çok dizi film izler gibi izleniyor.

Mobese kameraları aracılığı ile Türkiye’nin her tarafında kayıt altına alınan günlük kavgalar da medya aracılığı ile her gün teşhir ediliyor.

Şiddetin nedenleri bu yazının sınırlarını aşar ancak şiddetin ön aşaması olan öfke ile adeta iç içe yaşıyoruz. Bu haleti ruhiyeyi teşvik eden uyarıcılara toplumsal hayatın bütün alanlarında her gün şahit oluyoruz. Medyada en ufak bir aksamayı bile muhataplarına yapılan ‘’isyan etti’’ yakıştırmasıyla okuyoruz. Sırada bekledi isyan etti, faturaya isyan etti, hastanede isyan etti, okulda isyan etti, mecliste isyan etti, anlayışsız komşusuna isyan etti vs.

***

Şiddet ayıplanıyor ama şiddetin ön aşaması olan öfke, hiçbir ahlaki çekince olmadan, kamuoyuna rahatlıkla dile getirilebiliyor. Medyada ve sosyal medyada sadece haberlere değil yorumlara da hakim olan bu öfke normal bir duygusal tepkiymiş gibi kullanılıyor. Kızmak, kızdırmak, zıvanadan çıkmak makul bir tavırmış gibi algılanıp, aktarılabiliyor.

Milyonlarca insanın gece gündüz tükettiği dizilerde de kahramanların isyanını hayranlıkla izlemek zorunda kalıyoruz. Hukukun en temel kurallarına uyulmamasının bile gayet makul olarak karşılandığı dizilerde, ikili iletişimde hükmedici, rencide edici, aşağılayıcı (elbette aslında çok iyi insanlar olan kahramanların sabırlarının sonuna gelindiği için ) diyaloglar, sanki matah bir şeymiş gibi, racon kesme olarak günlük hayatımızın içine sinsice giriyor.

Siyaset, dikkatleri ancak bu denli aşırı uyarıcılarla çekilebilen kitleye karşı racon keserek iletişim kuruyor. Medya ve kanaat önderleri de seslerini duyurabilmek için aynı üslubu kullanıyor. Bunu kimin başlattığı belli değil. Cem Yılmaz’ın ünlü asker gazinosu parodisinde olduğu gibi, nerden geldiği belli olmayan “bi susun’’ sesi kantindeki yüzlerce askerin bunu tekrarlamasıyla bir kakafoniye dünüşüyor ve televizyon izlenmesini imkansız hale getiriyor.

***

Olan demokrasimize, toplumsal huzurumuza oluyor ama, böylesi soyut bir kıymet elle tutulup gözle görülmediği için kayıtlara geçmiyor.

Şiddetin vicdanları sızlatan örneklerine şahit olduğumuz zaman gösterilen tepkiler tabii ve güdüsel tepkiler. Şiddetin nedenleri üzerinde kafa yormak ise ilkeli, bilimsel ve uzun vadeli bir uğraşı. Yani çok az kimsenin kafa yormak için zahmet göstereceği bir alan. Eğitimde, edebiyatta, medyada, işyerlerinde, aile içi iletişimde, günlük iletişimde şiddeti tetikleyen unsurlar neler olabilir türü bir hesaplaşmanın kamuoyunun ilgisini çekme şansı yok.

Şiddetle hesaplaşmak onu doğuran nedenleri sorgulamaktan geçiyor. Toplum olarak bu noktada değiliz maalesef. Yaşam konforumuzu feda ettiğimiz gerilimli ruh halinden sıyrılmak için belki de bi susun demeden susmayı öğrenmemiz gerekiyor.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum