Marx, Wagner, Nietzsche

İnsanlık tarihinin en ilginç yüzyılı hiç şüphesiz 19. Yüzyıl. Bu yüzyılda insanlık geri dönüşü olmayan bir kırılma yaşadı ve hala bu süreç devam ediyor. Bu yüzyılda olan bitenleri kavramaya çalışmak sadece bizim değil diğer ulusların da önemli entelektüel meşguliyet alanlarından birisi. Özellikle felsefe, toplum bilim ve sanat alanlarında önemli isimler çıkaran Almanya’da 19. Yüzyıl her zaman aktüalitesini koruyor.

Alman siyaset bilimci Herfried Münkler’in henüz Türkçe’ye çevrilmeyen ’’Marx, Wagner, Nietzsche Welt im Umbruch (Köklü dönüşümdeki Dünya) adlı eserinde bu üç önemli şahsiyetin sırasıyla siyaset, müzik ve felsefede dünyayı etkileyen görüşlerinin hangi sosyo-kültürel, tarihi ve siyasi vasatta ortaya çıktığını anlatıyor. Kitapta bir yandan bu üç ismin düşünce dünyasına vakıf olurken, bir yandan da içinde bulundukları dünyanın eserleri üzerindeki izlerini takip etmek mümkün.

Karl Marx’ın zaman içerisinde değişim gösteren, koşullara uyum sağlayan ve sürekli bir dönüşüm içinde olan fikirlerinin aslında Marx’ın ölümünden sonra Engels’in müdahaleleri ile statik bir ideoloji haline geldiğini öğreniyoruz kitaptan. Marx’ın eserlerini düzenleyip yayımlayan Engels temelinde analiz, irdeleme, şüphe ve araştırmaya dayalı Marx teorilerinin bir ideolojik metin haline gelmesine neden olmuş. Yani Marksizmi Marx’dan daha çok Engels’e borçluyuz. Gerçi Engels bu metinleri ne değiştirdi, de de herhangi bir fikri bu eserlerden çıkardı. Sadece metinleri özellikle işçi hareketlerinin anlayabileceği ve alıntılayabileceği bir forma dönüştürdü. Marx normal koşullarda 19. Yüzyılda yaşamış birçok teorik analizci gibi unutulup gidecekken, Engels’in bu müdahalesi onu asırları aşan bir ideoloğa dönüştürmüş.

***

Kitapta Karl Marx’ın hastalıkları, zaafları, müsrifliği ve fakirliği bu yazının sınırlarını aşacak oranda ayrıntılı olarak anlatılıyor. Çocuğunu kaybetmesiyle yaşadığı dram, sürgün hayatı, 19. Yüzyılda sürekli yaşanan devrimler karşısında yaşadığı teorik tutarsızlıklar da, kendisinin bir Marksist tanrı değil, zafiyetleri, egosu, tutarsızlıkları ve yer yek küçük hesapları olan bir toplum bilimci olduğunu gerçeğini gözler önüne seriyor.

Richard Wagner operaları ve antisemitik kimliği ile tanınan bir müzisyen. Alman ulusal kimliğinin oluşmasında önemli isimlerden birisi. Almanya’nın Bayreuth kentinde düzenlenen ve sadece Wagner’in eserlerinin sergilendiği Bayreuther Festspiele (Bayreuth Festivali) etkinliklerine her yıl Almanya'nın ayrıcalıklı sınıfı olarak kabul edilen çok az sayıda kişi katılabiliyor. Bunların başında da bir Wagner hayranı olan Merkel bulunuyor. Sultan Abdülaziz’in zamanında Bayreuth Festivali Operasını her yıl izlemek için üç bilet aldığını da burada dile getirelim.

Wagner (1813-1883) yaşadığı yüzyılın başında hakim olan din eleştirileri (Feurbach-Hegel) ve Schopenhauer etkisinde (tüm entelektüeller bu etki altındaydı) olan bir sanatçı. Ulusal kimliğin oluşmasında sanatın belirleyici olacağını düşünüyor. Özellikle operalarında bu olguyu Gesamtkunstwerk (bütüncül sanat eseri ) kavramı ile işliyor. Yani opera sahnesinden, müziğe, metinlere, sanatçılara hatta eserin sergilendiği binaya kadar sanat bir bütündür düşüncesi.

***

Din eleştirilerine ve toplumun hızla sekülerleşmesine rağmen ulus bilincinde dinin vazgeçilmez olduğunu düşünüyor. Ancak anlamını kaybettiğini düşündüğü eski teoloji yerine kendi teolojisini geliştiriyor. Örneğin büyük günah yerine kurtuluş, İsa yerine Alman efsanelerinin kahramanı Siegfried gibi. Yeniden yorumladığı mitolojiden ve dinden oluşan düşüncelerine Bayreuther Teologie (Bayreuth Teolojisi) adı veriliyor. Eserleri, operaları bir tür dini ayin gibi algılanıyor. Bayreuther Festspiele etkinlikleri bir dini buluşmaya eşdeğer kutsi bir havada gerçekleşiyor. Bu gelenek Wagner ailesinin 1951 yılında bu dinselliği sonlandırıp etkinlikleri sanatsal boyuta indirgemesine kadar sürüyor.

Marx düşüncesinin Engels tarafından yayılması gibi Wagner kültünün yayılmasında ölümünden sonar eşi Cosima’nın büyük etkisi var. Bayreuther Festpiel etkinliklerinin geleneksel hale gelmesini, mit ve dini kültün oluşmasını Cosima sağlıyor. Wagner teolojisi hakkında, Cosima’nın kocasının kendisine şakayla karışık yeni bir din, teoloji kurmak istediğin söylediği de kitapta belirtiliyor. Cosima’nın ayrıca Wagner’in eserlerini, yazdıklarını ciddi şekilde sansürleyip kamuoyunu aktardığı biliniyor. O dönem entelektüellerinde, yaşanan sekülerleşme ile oluşan dini/kutsi boşluğu kendi anlayışı ile doldurma dolayısıyla kendisini tanrı ya da peygamber olarak görme teamülü Wagner’de de görülüyor. Ya da boşalan kutsi alanı doldurmak için dini kavramları kullanan seküler entelektüellerin, böyle bir intiba bırakmış olması da söz konusu olabilir.

Nietzsche, Marx ve Wagner’in aksine insanların kültür, zihniyet ve alışkanlıklarının devrimsel dönüşümlerin esas mücadele alanı olduğunu düşünüyordu. Nietzsche Hıristiyanlığa ve bu dinin zihinlerde bıraktığı izlere karşıydı ve mücadele alanı olarak görüyordu. Daha önceleri bir Wagner hayranı olan Nietzsche, Wagner’in eserlerindeki teolojik arka planı görünce karşıtı haline gelmiş ve bu durumu ‘’Wagner hastalığından kurtuldum’’ diye beyan etmişti.

***

Nietzsche’ye göre sadece Hıristiyanlıkla hesaplaşmak yeterli değil, Hıristiyan teolojisinin ötesinde bu dinin bıraktığı izleri bulup hesaplaşmak gerekiyordu. Bunların başında Hıristiyanlığın ahlak anlayışı, özellikle ‘’kötülük düşüncesi’’ ‘’vicdan azabı’’ ve bunların neden olduğu ötekileştirmeler ve vücudun disipline edilmesi Nietzsche’nin mücadele ettiği konular oldu.

Bu mücadelede ‘’ bütün değerlerin dönüşümü’’ (Umwertung aller Werte) kavramının merkezi önemi var. Nietzsche’nin asıl mücadele ettiği tarihi şahsiyet de İsa değil ona göre Hıristiyanlık düşüncesinin gerçek kurucusu ve tebliğcisi olan Paulus (Tarsuslu Pavlus, Aziz Pavlus). Nietzsche’ye göre Hıristiyanlığı ilk bulan ve yayan Paulus insanlığa karşı yapılmış en büyü suikast.

Tıpkı Paulus’un zamanında bütün değerleri dönüştürmesi gibi, kendisinin de bütün değerleri dönüştürmesi gerektiğini düşünen Nietzsche’de bu düşünce bir tutku ve hezeyana dönüştü. Ömrünün son yıllarında kendisini dünyayı kurtaracak bir tanrı olarak görmeye başladı. Ancak abartılı, coşkulu metaforları kullanmakta meşhur Nietzsche’nin neyi gerçek neyi şaka ve neleri hastalıkları nedeniyle kullandığı okuyucularının bugün hala çözmeye çalıştığı bir bilmece.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum