Geleceğe dair farazi endişeler
Toplumun ikiye bölündüğü ve hızla ayrıştığı düşüncesi sadece Türkiye’ye mahsus bir ön kabul değil. Dünyanın daha birçok ülkesinde benzeri durum söz konusu. Toplumsal uzlaşmanın sadece siyaset üzerinden sağlanabileceği düşüncesine dayanan bu teze göre diğer tarafın siyasi olarak güçlenmesi, demokrasinin ya da bekanın gittikçe onarılmaz bir şekilde hasar aldığı kanaatine dayanıyor.
Teknolojinin hızla geliştiği, yaşam standartlarının gittikçe iyileştiği ve bireylerin yaşam konforunun tarihte görülmemiş hızla arttığı bir dünyada bu türden bir ayrışmanın neden yaşandığını anlamak aslında güç. Çünkü toplumsal uzlaşmayla elde edilebilecek somut faydalar, ayrışmayla elde edilmesi muhtemel faydalardan çok daha fazla.
Sadece Türkiye’de değil Avrupa’nın birçok gelişmiş demokrasisinde bile toplumda hakim olan korku ve belirsizlik bireylerin davranışlarında belirleyici rol oynuyor. İlk bakışta kavranması güç, çok farklı ve değişken nedenlere dayalı ekonomik ve siyasi gelişmeler insanlarda çaresizlik duygusu yaratıyor. Somut verilerle aslında reel bir varoluş tehdidi yaşamayan ülkelerde bile insanlar kendilerini belirsiz bir gelecek karşısında çaresiz hissediyor. Reel bir varoluş tehdidi yaşamayan ülkelere Türkiye de dahil. Güvenlik sorunları, siyasi ve ekonomik rekabet varoluş tehdidi anlamına gelmez.
***
Dayanaksız endişelere dayalı ruh halini tanımlayan güzel kavramlardan birisi de İngilizce ve Almanca kelimelerden oluşturularak İngilizceye yerleşen German Angst (Alman korkusu) kavramı. Almanların sürekli gelecek korkusu ve endişesi ile acı çektiğini ima eden bu kavram artık sadece Almanların değil diğer Avrupa uluslarının ruh halini de tanımlıyor. Kavramın mucidi İngilizlerin, Brexit’le başlayan siyasi hamlelerinin de beka ve gelecek endişeleri ile ikna edilen seçmen sayesinde olduğunu hatırlamak gerek.
Sırasıyla İklim değişikliği, korona ve Ukrayna savaşı ile zaten en ufak bir uyarıcı ile endişelenmeye hazır Avrupa ve Almanya’da kutuplaşmanın yeni fay hatları belirginleşti. Enerji sıkıntısı nedeniyle artan fiyatlar ısınma ihtiyacının karşılanamayacağı ya da ödenemez olacağı yönünde bir algı yarattı. Şu sıralar Almanya’nın en önemli gündem maddesi kışın nasıl geçirileceği.
Yani korona ertesinde savaşın yarattığı etkilerin zaten çözülmesi çok güç olan sorunların artık iyice içinden çıkılamayacak hale getirdiği kanaati bir ön kabul haline geldi. İtalya’da aşırı sağ partilerin seçimi kazanması Almanya’da koalisyon hükümetinin en azından kamuoyu yoklamalarında güç kaybetmesi sözü edilen korkunun bir sonucu olsa gerek.
***
Türkiye’den bakıldığında abartılı görülebilecek bu reaksiyon, Almanya’da günlük tartışmaların tam merkezinde duruyor. Tıpkı bizim tüm dikkatimizi verdiğimiz 2023 seçimleri gibi Almanya da ne olacak bu enerji sorunu ve Ukrayna savaşı ? sorularına cevap aramakla meşgul. Bu soruların zannedildiği gibi bir beka sorunu olmadığı anlaşıldığı anda ise İklim değişikliği ve Çin sorunu muhtemelen endişe listesinin ön sırasına geçecek.
Aslında iddia edildiği oranda sonuçlar yaratmayacak korkular üzerinden yaşanan toplumsal ayrışma reel bir ayrışma değil. İnsanlar kendilerini ifade ederken kullandıkları ya da kullanmak zorunda kaldıkları siyasi kavramlar nedeniyle bu ayrışmanın bir tarafıymış gibi gözüküyor. Ancak günlük hayat bu siyasi ayrışmaların direk etkisi altında kalmadan sürüp gidiyor.
Gelecek endişelerinden bahsederken belki her gün bombalara maruz kalarak varlık savaşı veren Ukraynalıları hatırlamak gerek. Ya da İran da hak ararken hayatlarını kaybetmek zorunda kalan cesur insanları. Seçimlerin baş malzemesi ve toplumun nefret objesi haline gelen Türkiye’deki Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin gelecek endişeleri de muhtemelen bizim yaşadığımız endişelerden daha sahici.