Fransa’nın bitmeyen protestoları
Fransız medyası ve siyasileri son olayları 2005 yılında yaklaşık üç hafta süren protestolara benzetiyor. Daha doğrusu şimdi yaşanan olayların o dönem yaşanan kaosa evrilmesinden endişe ediyorlar. Yine Paris banliyölerinden birinde polisten kaçan iki genç saklandıkları bir trafoda elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmiş ve bunun üzerine başlayan olaylar üç hafta sonra sıkı yönetim uygulanması ile durdurulabilmişti. Fransa’da her hükümet, çıkan herhangi bir kargaşanın aynı şekilde sonlanmasından büyük endişe duyuyor.
Paris’de 2005 yılında yaşanan olaylar sonrasında hükümetler banliyölerdeki mağduriyetleri önlemek için dev ulaşım projeleri yaptı ve kamu binaları inşa etti. Yerel idareler sayısız istihdam, sosyal dayanışma projeleri gerçekleştirdi. Başta polis olmak üzere kamu görevlerine birçok göçmen kökenli insan alındı. Ancak banliyölerdeki dışlanmışlık duygusu, polis korkusu ve nefreti giderilemedi.
Cezayir asıllı 17 yaşındaki Nahel M.nin Paris’in Nanterre banliyösünde polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Salı günü vurularak öldürülmesinin ardından başlayan olaylar başkenti de aşarak Bordeaux, Lyon, Lille ve Marseille ile sınırı aşarak Brüksel’e kadar ulaştı.
***
Olayların başladığı günden itibaren göstericilerin ki, kullanılan şiddetin yoğunluğuna bakarsak bunlara isyancılar demek daha doğru olur, sahip olduğu nümayiş potansiyeli benzeri olaylara göre çok daha yüksek. Göstericiler arasında ayrıca çok sayıda 13-14 yaş grubunda çocuk bulunuyor. Göstericiler hiçbir sınır tanımadan önüne gelen her şeye saldırıyor durakları tahrip ediyor, çocuk yuvalarını, okulları, tramvayları, spor salonlarını araçları yakıp yok ediyor, marketleri yağmalıyor. Banliyölerdeki belediyelerin yıllar içinde büyük güçlüklerle oluşturduğu tüm eserler isyancıların hedefi durumunda. Göstericilerin devlete karşı içlerinde büyüttüğü nefret kısa vadede de durulacak gibi gözükmüyor.
Polise karşı oluşan nefretin Nahel M. olayı ile patlamasının aslında anlaşılır gerekçeleri de var. Fransa’da sadece 2022 yılı içinde 13 insan araçları içinde polis tarafından öldürüldü. 1995 ve 2018 yılları arasında polisin kullandığı plastik mermilerle 30 kişi bir gözünü kaybetti. Sarı yeleklileri protestoları esnasında da 25 gösterici yine plastik mermilerle hayatını kaybetti.
Son yıllarda çok sayıda göçmen kökenlinin polis yapılmasına rağmen, polisler ve göçmenler arasında yıllar içinde oluşmuş bir gerilim var. Göçmenler polislerin kendilerini olur olmaz yerde durdurup kontroller yapmasından ve kaba davranmasından rahatsız. Ancak olayların sadece polisin kötü muamelesi ile açıklanmayacak çok daha derin nedenleri var.
***
Fransa’da protesto eylemleri değerlendirilirken bu ülkede sokak hareketlerinin yıllardır kullanılan etkili bir muhalefet yöntemi olduğunu da unutmamak gerekiyor. Fransızların protesto kültürlerinin 1789 Fransa devriminden beri mevcudiyetini koruduğu genel geçer bir ön kabul . Son sarı yelekliler ve emeklilik yasası protestoları bunun sadece bir örneği. Fransa’da muhalifler, sokakta ses getirmeyen hiçbir talebin parlamentoda karşılık bulamayacağını düşünüyor. Fransa’nın bitmek tükenmek bilmeyen pretosto hareketleri de özellikle 1968 yılından beri dünya kamuoyunun hafızasında her zaman yer edindi.
Mağripli gençler de sorunlarının sokakta halledebileceğini düşünüyor olmalılar. Fransa kamuoyunda yarattıkları endişe ve çevreye verdikleri hasar bir yana olayların tıpkı 2005 yılında olduğu gibi bir sıkıyönetim ilanıyla son bulma ihtimali de ülkede ciddi bir şekilde konuşulmaya başlandı.
Macron’un olaylar nedeniyle Almanya’ya yapacağı resmi ziyareti iptal etmesi de yaşanan krizini ciddiyetini gösteriyor. Çünkü Macron’un ziyaretiyle 23 yıl sonra ilk kez bir Fransız Cumhurbaşkanı Almanya’yı ziyaret etmiş olacaktı. İki ülke arasında adı konmamış bir siyasi krizin yaşandığı bu günlerde Fransa’daki nümayiş hareketlerinin bu ziyaretin bile önüne geçmesi olayların boyutu hakkında bir fikir veriyor.
Bir de olayları Fransa’nın yüz yıllardır sürdürdüğü sömürgeci politikalarının meşru bir sonucu hatta Batı medeniyetinin çöküşü vs. gibi anlamlandırmaya çalışanlar var. Bu kişilere sömürgeciliğin hasını yapan Hollanda ve İngiltere’de benzeri olaylar hiç yaşanmadığını hatırlatmak gerekir. Ancak dünyada olanları Türkiye’deki ideolojik ön kabullerle anlamlandırmaktan hiç vazgeçmeyen bu kişilerin şimdi bu alışkanlıklarını terk etmelerini beklemek de hata olur.