Farklılıklar nereye götürür?
Türkiye’nin iki farklı siyasi cepheye bölündüğü ön kabulü siyasi okumalarımızın temelini teşkil ediyor. Cumhur ve Millet ittifakı diye tanımladığımız iki ayrı taraf yüzyıllara varan bir siyasi rekabetin/çatışmanın kendisini tekrar tekrar göstermesinden başka bir şey değil. Türkiye’nin batılılaşma tarihi aynı zamanda bu iki cephenin rekabet ve mücadele tarihi şeklinde de okunabilir.
Toplumsal uzlaşma adına yıkıcı bulduğumuz bu ikilik aslında bize mahsus bir şey değil. Belki aynı şiddette değil ama dünyanın önemli bir çok ülkesinde benzeri rekabet ve mücadeleler, zaman zaman felakete varan sonuçlarıyla, yüzyıllardır süregeliyor. Muhafazakarlarla liberaller, monarşistlerle demokratlar, burjuvazi ile bohemler bir kırılmanın/çatışmanın tarafı olarak arzuladıkları düzeni kurmak için yüzyıllardır amansız mücadele veriyor.
AB’nin öncü ülkesi Almanya ekonomik refahı, görece sorunsuz işleyen demokrasisi, dünyada örnek gösterilen kurumsal yapısına rağmen, toplumsal uzlaşmasını sağlayabilmiş değil. Üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen iki Almanya’nın birleşmesi henüz toplumsal bir birleşmeyle taçlandırılamadı. Yüzyıllardın var olan, Avrupa ve dünyaya açılmak isteyen liberal demokrat tarafla, AB gibi dış ittifakların sadece felaket getireceğini düşünen zihniyet arasındaki mücadele henüz bitmiş değil. Ülkenin yüzünü batıya değil doğuya ya da içeriye yöneltmesi gerektiğini söyleyen aşırı sağcı AfD ile aşırı solcu Sol Parti’nin en çok ülkenin doğusunda taraftar toplaması, iki partiyi tüm siyasi farklılıklarına rağmen toplumun şuur altında yüz yıllardın varlığını sürdüren bir endişede birleştiriyor.
* * *
İngiliz tarihçi James Hawes, The Shortest History auf Germany (Almanya’nın En Kısa Tarihi) isimli eserinde Almanya’nın kurucu unsuru Prusyalıların, 13. Yüzyılda başlayan doğu işgallerinin ve işgal ettiği bölgelerde mutlak hakimiyeti kuramama endişesinin, Almanların günümüzde bile var olan, iç huzursuzluğunun nedenlerinden birisi olduğunu söylüyor. Hawes’a göre Prusyalıların güvensizlik, korku ve endişeleri, 20 yüzyılda Nazizm’in, günümüzde ise aşırı sağın dayandığı temel dürtülerden birisi. Hem Nazilerin hem de bugünkü aşırı sağın coğrafi olarak zemin bulduğu, geliştiği bölgeler incelendiğinde, bu düşüncenin hiç de yabana atılmayacak bir tespit olduğu söylenebilir.
Her halükârda, varlığını, karşı tarafın yok olmasına dayandıran iki farklı görüş yüzyıllardır mücadelesini sürdürüyor ve bu çatışma kısa vadede sonlanacak gibi gözükmüyor.
Toplumda var olan bu temel çatışmalar, diğer Avrupa ülkelerinde da farklı değil. Fransa’da da muhafazakâr- liberal çatışması bu ülkenin toplumsal iki farklı cephesini oluşturuyor. Güneş Kral 14. Louis’in nostaljisiyle yaşayanlar, sömürge dönem Fransa’sının gücüne özlem duyanlar, Grande Nation (Büyük ulus) düşüncesinin kendilerine dünya üzerinde üstünlük hakkı verdiğine inananlarla, liberaller bu ülkede de yüz yıllardır var olan toplumsal çatlağa işaret ediyor. Sonuçları siyasete, edebiyatta, felsefede kendisini gösteren yüzlere yıllık bir çatışma.
* * *
İngiltere’deki toplumsal kırılmanın en somut örneğini ise Brexit ile birlikte yaşadık. Oransal olarak Türkiye’ye yakın yarı yarıya bir cepheleşme. Bu zamana kadar monarşistler ve karşıtları olarak özetlenebilecek bir rekabet, Avrupa’yı istemeyenlerin lehine sonuçlandı. Ancak bu adım toplumsal bilinçaltındaki fokurdamayı sonlandırmadı bilakis arttırdı. İngiltere demokrasisi, dünyayı hayret içinde bırakacak birçok çatışmaya gebe.
Toplumsal cepheleşmelerin bir diğer bariz örneği ise ABD ve dolayısıyla Trump. Tartışmalı siyasi kişiliği bir yana, Trump’ın zaferi, ABD’de yüz yıllardır var olan ve aşılamayan toplumsal sorunların, somut bir biçimde siyasette kendisini göstermesinden ibaret. Çok farklı siyasi ekonomik, toplumsal, dinsel boyutları olan çelişkileri burada sıralamak yazının sınırlarını aşar. Ancak Trump’ın yeniden seçilmesi halinde kuvvetle muhtemeldir ki, temel farklılıkların ciddi toplumsal krizlere yol açabileceğine dair birçok örnek yaşayacağız.
Dünyanın en önemli ülkeleri bile hızlı bir şekilde eksen kaymasına neden olabilecek, çok ciddi toplumsal farklılıklar ve çatışmalarla birlikte yaşıyor. Sorun sadece bize mahsus değil. Toplumsal uzlaşma için sadece iyi niyet yeterli değil, cesaret, sağduyu ve bilgi de gerekiyor.