Ertelenen sorunların faturası
Toplumsal huzursuzluk yeterli sayısal çoğunluğa ulaştığı zaman iktidar değişiyor. Demokrasimiz hakkında çok şey söyleyebiliriz ama seçimlerle iktidar değişikliği mekanizmasının işlediği bir ülke Türkiye. Elbette tek başına bu mekanizmanın işlemesi sağlıklı bir demokrasi için yeteri değil. Ama seçmen iradesinin er yada geç kendisini gösterme imkanı bulması, az gelişmiş demokrasimizin en önemli kazanımlarından birisi.
Dünya bu imkanı bulamayan, bu imkanı bulup da bizim gibi sosyal uzlaşmasını sağlayamayan ülkelerin oluşturduğu bir siyasi gerilim hattı üzerinde bulunuyor. Örneğin Rusya’da sokaklara dökülen onbinlerin talebi, muhalefetin var oluş hakkı bulabileceği bir siyasi atmosfer. Moskova Şehir Parlementosu için 8 Eylül’de yapılacak seçimler, toplumda var olan memnuniyetsizliğin açığa çıktığı protestoları tetikledi. Muhalefet adil olmayan koşullardaki seçimlerden şikayetçi. Bir çok muhalif sudan bahanelerle seçime sokulmuyor. İktidarın seçmen üzerindeki antipatisi o denli yüksek ki, iktidara yakın adaylar bile bağımsız aday olarak seçimlere katılıyor.
Suçluların iadesi yasası ile özerkliği zaten sınırlı Hong Kong’u fiilen merkez ülkeye bağlamayı hedefleyen Çin, sadece Hong Konglu gençleri değil dünya kamuoyunu da karşısına aldı. “Büyüyen, gelişen, dünyanın öncüsü ülke” propagandaları Hong Kong’da ana kıtada bıraktığı etkiyi bırakmıyor. Bu sığ hamaset Hong Kong’da bir tehdit olarak algılanıyor. Devasa törenlerle 1 Ekim’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin 70. yılını kutlayacak olan Çin’de, Hong Kong çıbanı bütün bünyeye acı veriyor. Hong Kong krizi ile kıyas kabul edilmez Sincan vahşetini, büyük bir soğukkanlılık ve pervasızlıkla yürüten Çin, totaliter yapısının sınırlarına geldiğini hissetmeye başladı. Aşağı tükürse sakal yukarı düşürse bıyık durumu. Ya dünyayı karşısına alacak, ya Hong Kong’dan başlayıp totaliter yapısı ile hesaplaşacak.
***
Temel demokratik hakları vermekten imtina eden süper güçlerin sahip olduklarını düşündükleri güce rağmen, mütevazi sayılacak toplumsal direnişler karşısında sarsıntı geçirmeleri, demokrasinin sahip olduğu potansiyeli kavramak açısından önemli bir örnek. Sert yasalar ya da şiddetle sorunlar çözülemiyor ancak öteleniyor. Halledilmemiş toplumsal sorunlar er ya da geç kendisini gösteriyor. İhmallerin bedeli ise genelde hesap edilenden çok daha yüksek oluyor.
Bir diğer çarpıcı örnek ise, sağlam demokratik yapılara sahip olduğunu düşündüğümüz batılı ülkelerin yaşadığı siyasi kutuplaşmalar. Demokratik kurum ve gelenekler Avrupa’da aşırı sağ ya da popülist partilerin güçlenmesi ya da iktidara gelmesine engel olamıyor. Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya hatta İsveç’te bile popülist partiler iktidar ya da muhalefette kararları etkileyici konumları işgal ediyor. İngiltere’nin yeni Başbakanı Boris Johnson’da Avrupa’daki popülist dalganını son temsilcisi olarak siyaset sahnesindeki yerin aldı.
Ancak Avrupa’daki demokratik mekanizmalar tüm eksiklik ve zaafiyetlerine rağmen, anti demokratik süreçleri engelleme kabiliyetine sahip. Siyasi iktidarlar toplumsal yapıları kökten değiştirecek güce sahip değiller. Parlementoların yanında, hukuk, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri de gücün bir merkezde toplanmasını engelliyor. Yani toplumsal anlamda köklü değişimler ancak tüm aktörlerin ikna edilmesi ve sürece dahil edilmesi ile mümkün. Bu gerçek de, bir uzlaşma kültürünü beraberinde getiriyor. Aşırı sol partilerin iktidara geldikten sonra, radikal fikirlerinden feragat ederek bir orta yol bulmalarına dair, Avrupa’da bir çok örnek var. Tüm olumsuz siyasi göstergelere rağmen Avrupa kıtasında siyasi anlamda ciddi bir eksen kaymasına sebeb olacak bir etken ya da zorlamadan bahsetmek mümkün değil.
***
Ekonomik ve teknolojik imkanların zirvesindeki Dünya arzuladığı siyasi istikrar ve güvene bir türlü ulaşamıyor. Totaliter devletler eşyanın tabiatı gereği sürekli bir tedirginlik yaşıyor. Gelişmiş ülkeler ise gittikçe artan toplumsal kutuplaşma zemininde, gelecek planı yapıyor. Önümüzde “çözülmez, aşılmaz sorunlar var“ hissiyatına sahip tek ülke biz değiliz. Sorunların bir kısmı dünyadaki gelişmelerin bize yansımaları ile ilgili, bir kısmı abartılı siyasi okumalarımızdan kaynaklanıyor, bir kısmi ise gerçek sorunlar. Dünyaya bir göz atmak gerçek sorunlarımızı anlamamıza fayda sağlayabilir.