Çin gerçekten süper güç olacak mı?
Çin, ABD’nin yerine dünyanın yeni süper gücü mü olacak? sorusu kimileri tarafından panikle kimileri tarafından ise coşkuyla evet olarak cevaplanıyor. Rakamlara kabaca bakınca bu sonuca ulaşmak mümkün. Çin’in gayri safi milli hasılası, yatırımları ve ekonomik büyümesi ABD den yüksek.
Ancak rakamlar tek başına her zaman tüm gerçeği yansıtmıyor. Çünkü GSMH brüt rakamları içeriyor. Bu rakamların içinde üretim ve diğer masraflar da bulunuyor. Bir ülkenin refahını belirleyen kar marjlarının GSMH rakamları ile tespit edilmesi mümkün değil.
Verilere biraz dikkatli bakıldığında Çin’in ABD’ye kıyasla kısa ya da orta vadede bir süper güç olma ihtimali bir hayli düşük. 2000 yılından beri Çin’deki milyonerlerin sayısı yüzde 0,5 oranında arttı. ABD’de bu artış bunun tam on katı. 2011 yılından beri ABD vatandaşları ile Çinliler arasındaki refah farkı rakam olarak 11 trilyon dolar arttı. Artış hala ABD’nin lehine devam ediyor.
***
Bu fark ilk bakışta inanılmaz gözüküyor ancak Çin’de üretim ve ihracat artarken masraflar da artıyor. Dünyanın her tarafında ihraç yapan Çin aslında çok verimsiz/karsız bir ticaret yapıyor. Gayrı safi hasılayı elde etmek için kullanılan enerji, su, maden insan gücü gibi masraflar önemli bir yekün ediyor ve verimliliği düşürüyor. Bu ürünlerin büyük bir kısmı ise 1,4 milyar nüfusu olan Çin’in ihtiyaçları için gidiyor. Hindistan da dünyanın en büyük GSMH’sına sahip beşinci ülke ancak bu fakir bir ülke olduğu gerçeğini değiştirmiyor. GSMH’nın yüksek olması güçlü bir ülke anlamına gelmiyor.
Alman gazeteci Mark Reicher’ın verdiği bilgilere göre Çin ekonomisinin büyümesi yüzde 90 ile 97 arasında sanayi sektöründe daha fazla yatırım ve eleman istihdamına dayanıyor. Çin ekonomisinin ürettiği değerlerin yüzde 3 ile 7’si yüksek değer ve karlılığı olan mal ve hizmetlerden oluşuyor. Devlet ise büyümeyi sabit tutmak için sürekli sübvansiyon yapmak zorunda. Bu durum borçlandırmayı arttırıyor. Çin’in devlet borçları 2007 ile 2017 arasında dört kat arttı.
Kişi başına gayri safi milli hasıla incelendiğinde yani işçi verimliliği hesaba katıldığında ABD’de kişi başı GSMH 2016 yılında 120 bin dolar civarında. Çin de ise bu rakam 20 bin dolar civarında. Bu mesafe, refahı belirleyen önemli veri ve gittikçe ABD lehine daha da artıyor.
***
Dünya Bankası ve BM’nin verilerine göre insan sermayesi (Human Kapital) refahın yüzde 50’lik bölümünü oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerde insan sermayesi refah üzerinde yüzde 80’lere varan bir etken. Çin’de çalışanların yüzde 10’u bir yüksek okul diplomasına sahip. ABD’de ise bu oran yüzde 44. Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında ilk 50’de 29 ABD üniversitesi bulunurken Çin’den sadece 48. Sırada bir üniversite bulunuyor. Her yıl yüzbinlerce yüksek kalifikasyonlu Çinlinin ABD ve Avrupa istikametinden ülkeyi terk etmesi de bir başka sorun.
Çin’in bir diğer problemi ise yaşlanan nüfus. Bu yüzyılın ortasında kadar Çin’de 65 yaş üstü inanların sayısı üç kat artacak. Çin ekonomisi sayıları 300 milyonu aşan emeklilere bakmak zorunda kalacak. Çin’in üç çocuk politikası da halk arasında kabul görmedi ve görse bile bu demografik kırılmayı engelleyecek rakamlara ulaşması imkansız. Çin için demografi sorunu gelecek için büyük bir muamma. Uygur Türklerine uygulanan asimilasyon ve zulüm politikalarını biraz da bu yönden değerlendirmekte fayda var.
Askeri olarak Çin ordusu elbette daha büyük (2.2 milyon asker. Buna karşın ABD 1.3 milyon askere sahip) ancak ABD’nin askeri harcamaları Çin’in üç kat fazlası. Çin ordusunun savaş tecrübesi yok ve eğitim olarak da ABD’den düşük. Çinli askerler mesailerinin yüzde 20’sini komünist ideoloji öğrenerek geçiriyor. Çin ordusu en iyi ihtimalle ülkenin geniş sınırlarını koruyabilecek bölgesel anlamda güçlü bir ordu. Ancak dünyaya yön verecek süper güç ordusu olmaktan bir hayli uzak.
Çin’in etkisi ve gücü her geçen gün artıyor. Ancak bölgesel bir güç olmaktan öteye henüz geçebilmiş değil. Bu durum da kısa sürede değişeceğe benzemiyor.