Biraz riyakarız galiba
Türkiye’de sağduyulu bir kamuoyunun oluşmasının neden mümkün olamayacağına Elmalı olayı ile bir kez daha şahit olduk. İki küçük çocuğun annesinin göz yumması ile üvey babaları ve annesinin erkek arkadaşları tarafından cinsel istismara maruz kaldığı iddiaları ve ebeveynlerin bu iddialara rağmen tutuksuz yargılandığı bilgisi kamuoyunda isyana neden oldu. Çocukların yaşadıkları istismara dair psikologlar gözetiminde yaptığı çizimler mağdur avukatları aracılığı ile kamuoyuna yansıdı. Daha sonra çocukların ses kayıtları da sosyal medyaya düştü.
İrdelenmesi, değerlendirilmesi azami hassasiyet, uzmanlık ve mahremiyet gerektiren bilgiler sosyal medyaya yayılınca milyonlarca sosyal medya kullanıcısı eline aldıkları dijital sopaları ile linçe başladı. Sosyal medyaya yansıyan yönü itibariyle tahammül edilmesi mümkün olmayan bir istismar ,buna göz yuman ebeveynler ve tüm bu bariz kanıtlara rağmen nerdeyse kılını bile kıpırdatmayan yargı yerden yere vuruldu.
Kimsenin aklına, kendilerinin sosyal medyada gördükleri birkaç mesajla çileden çıktıkları bir olay karşısında, yargının da kanunlar doğrultusunda delilleri değerlendirmiş olacağı gelmedi. Uzman psikologların gözetiminde alınan ifadelerde çelişkiler olabileceği, iddia makamının sunduğu tezlerin yeterli olmadığı için zanlıların tutuksuz yargılandıkları opsiyonu hesaba bile katılmadı. Hakimlerin deliller bu denli barizken, eski Türk filmlerindeki Erol Taş katılığı ile hunharca suçluların yanında yer aldığı gibi saçma bir algı kolayca kabul gördü.
***
Sosyal medyanın kanaat önderleri kamuoyunun oluşan bu fırtınanın üzerinde sörf yaptı. Sosyal medyada oluşan nefret rüzgarı ile yelkenlerini şişirip olaydan elde edilecek azami tıklama faydasını gözeterek, tarafların mağduriyetin hiç hesaba katmadılar. Çoğu her fırsatta Türkiye’deki popülist söylemden rahatsız olduğunu dile getiren anlı şanlı gazeteciler adeta popülizm öyle değil böyle yapılır dercesine yanlış bilgilerle hakikat savunuculuğu oynadı.
Esas hayal kırıklığını bu şahsiyetlerin paylaşımları ile yaşamadım. Sosyal medyada her zaman popüler olan konuları kendileri lehine profesyonelce kullanabilen bu çakma kahramanları zaten biliyordum. Beni şaşırtan sağduyusuna güvendiğimi yazarlar ve kanaat önderlerinin bile iddiaların doğruluğunu sorgulamadan bu kampanyaya katılması oldu. Bu sadece bir hayal kırıklığı değil endişe duyulacak da bir durum. Demek ki Türkiye kamuoyu çok rahat bir şekilde yönlendirilebiliyor.
Elmalı’da gerçekten ne olduğu konusunda kimse kesin bir bilgiye sahip değil. Çocukların her halükarda mağdur olduğu gerçeği bir yana, kim suçlu, kim masum, kim iftira atıyor, kim hata yaptı gibi sorular ancak yargılama sonu ortaya çıkacak. Yargılama da hakimler, savcılar, bilirkişiler ve taraflar dinlenerek, deliller profesyonelce incelenerek ortaya çıkar. Sosyal medyada görüp kızdığımız birkaç ipucuyla vereceğimiz hükümlerle değil. Gerçi bu durum da kimsenin umurunda değil. Zaten Elmalı olayı sosyal medyada miadını birkaç gün içinde doldurup, zihin çöplüğündeki yerini çoktan aldı.
***
Toplum olarak bir başka riyakarları sınavını da Çiftlik Bank’ın sahibi Mehmet Aydın olayında veriyoruz. Kurduğu organizasyonla insanları milyarlarca lira dolandıran Mehmet Aydın Türkiye’ye getirildi. (Bu yazı hazırlandığından henüz Brezilya’dan Türkiye’ye yolculuk halindeydi .Mehmet Aydın’ı aşağılamak için kullanılan (Bu hakkı kendimizde nasıl bulduğumuzun başlı başına bir tartışma konusu olduğuna şerh düşerek) tosuncuk lakabını, bize göre kilosu fazla olan insanları rencide edilesi olduğun ön kabulü ile kullanıyoruz. Mehmet Aydın’ı aşağılamak için (buna hakkımız olmadığını yine hatırlatarak) şuuraltında bir yerde kilosu fazla olan insanlara karşı yönlendirdiğimiz nefreti ifade ederken, aslında kişilik zafiyetlerimizi farkında olmadan coşkuyla dışa vuruyoruz. Sanki kısa yoldan para kazanmanın nüfusun ezici çoğunluğunun yegane arzusu değilmiş gibi, çiftlik bank mağdurlarını küçümseyen üslubumuzu da başka bir milli riyakarlık örneği.
Mehmet Aydın yaptığı yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin yanında , kısa yoldan para kazanmak isteyen ancak bunu beceremeyen ve bunun da bir haksızlık olduğunu düşünen nüfusun çoğunluğunun, kendisine duyduğu nefretin bedelini de ödeyecek.
Sıra dışı olaylarda olaylarda gösterdiğimiz tepkiler zafiyetlerimizi farkında olmadan ifşa ediyor. Mış gibi yaparak yolumuza devam ediyoruz.