Beka ‘frame’i ‘frame’ bekası
Almanya’nın devlet yayın kuruluşlarından en büyüğü ARD. Birinci kanal olarak (Das Erste) isimlendirilen bu kanal, farklı eyaletlerdeki resmi yayın kuruluşlarından oluşan bir birlik. Varlığını sınırlı reklam gelirlerinin yanında Almanya’daki tüm hane ve işyerlerinden tahsil edilen GEZ (Radyo Televizyon Vergisi) isimli bir vergiyle sürdürüyor. Hem ARD’nin devasa yapısı hem de bu vergiler kamuoyunda sürekli eleştirilerin konusu oluyor. Başta özel kanallar olmak üzere medya, söz konusu vergi ile ARD’nin lehine haksız bir rekabet olduğu tezini sürekli dile getiriyor. Yıllardır süren bu tartışma, zaman zaman yoğun zaman zaman da daha düşük düzeyde yapılıyor.
Yazımızın konusu aslında ARD değil. ARD’nin kamuoyunda kendisine yönelik oluşan (ön)yargılara karşı kurum içi gerçekleştirdiği bir çalışma. Bu çalışma kurum dışı bir hizmet olarak dil bilimci Elisabeth Wehling’den alınmış. Wehling ”Framing Manual“ isimli 89 sayfalık bir metinle ARD çalışanlarına, bu kanal hakkında kamuoyunda oluşan olumsuz algının nasıl değişebileceğini anlatıyor.
Framing, medya araştırmalarında olayların ve konuların bir anlam çerçevesinde zihnimizde yer alış sürecini inceliyor. Dışarıdan gelen yoğun ve karmaşık enformasyonlar zihnimizde frameler (Kalıplar, algı çerçevesi) aracılığı ile eleniyor. Daha sonra bunu değerlendirme, problem tanımlama, problemin çıkış nedenlerini kavrama, ahlaki olarak değerlendirme ve ne şekilde davranılacağına dair karar verme süreçleri izliyor. Frame çerçeve anlamına geliyor. Yani aslında her yeni enformasyon beynimizde zaten mevcut olan “anlamlandırma çerçevesi“ aracılığı ile algının ortaya çıkmasına neden oluyor.
***
Wehling sadece ARD çalışanları için düşünülen ancak daha sonra internete düşen 89 sayfalık Framing Manual konsepti ile çalışanlara framelerin kanaatlerimizi oluşturmadaki etkisini anlatarak, kamu hafızasında ARD eleştirisi ile özdeşleşen kavramları kullanmamalarını tavsiye ediyor. Örneğin izleyicileri tanımlamak amacıyla kullanılan ”tüketici“ kavramını, GEZ vergisi bağlamında “tüketiciysem istemediğim bir kanalı izlemem için neden bende zorla vergi alınıyor“ gibi bir frame'i harakete geçirdiği için kullanmamayı tavsiye ediyor. Kamu yararı gözeten ARD’ye karşı özel kanalların temel motivasyonun “kar gütmek“ olduğunun vurgulanması da Wehling“in yaptığı tavsiyelerden. Wehling mevcut tartışmalarda kullanılan bir çok kavramın ARD aleyhine frameler harekete geçirdiği gerekçesi ile yerine yeni kavramlar ve argümanlar konulmasını tavsiye ediyor.
Raporu yenilikçi bir iletim stratejisi olarak görenler de var, ARD’nin kamuoyunu manipüle etme faaliyeti olarak görenler de. Özellikle iletişim bilimleri ve stratejileri ile ilgilenenler için, keyifle takip edilebilecek bir tartışma. Bu tartışmaların ayrıntılarına girmeden frame ile algıların nasıl şekillendiğini rapor üzerinden incelemeye devam edelim.
Wehling, geçerli mitlerin aksine insanın objektif verileri tartarak, saf rasyonel kararlar vermediğini düşünüyor. Aydınlanma düşüncesinin de ima ettiği gibi verilere dayalı, rasyonel düşünce diye bir şey yok. Verilerin beynimizde işlenmesi daha önceden oluşmuş frameler (hazır anlamlandırma çerçeveleri) ile vuku buluyor. Aynı veri farklı insanlarda değişik framelerle değerlendirilip ortaya farklı anlamlar hatta karşıt sonuçlar bile çıkabiliyor.
***
Bir kavramın ya da uyarıcının zihnimizdeki frameleri harekete geçirmesi, bilimsel ölçümlerle ispatlanmış. Söz konusu olan psikolojik değil ölçülebilir fiziksel bir süreç. Yani ilgili kavramı duyduğumuzda beynimizde konuyla ilgili daha önceden oluşmuş ‘nöron ağlar’ harekete geçiyor. Uzmanlarından özür dileyerek, bu süreci basit bir şekilde tanımlayacak olursak, beynimiz karşılaştığımız yeni kavramı ya da iddiayı “doğru mu yanlış mı“ diye değil, bu iddia ya da kavramı “bana uyarı mı uymaz mı, uyarsa ne şekilde uyar’’ şeklinde değerlendiriyor.
Wehling, bu mekanizmanın bilinçsiz olarak işlediğini ve bu sürece dışardan etki etmenin mümkün olmadığını söylüyor. Wehling’in ARD çalışanlarına çözüm tavsiyesi ise merkezi öneme sahip olan bu gerçeğin iletişimde kullanılması. Wehling “Asla ama gerçekten asla rakiplerinizin framelerini kullanmayın. Sadece ahlaki olarak sizi avantajlı gösteren ve nesnel içerikli frameleri kullanın. Bunu her röportajda, her tartışmada, her yazılı metinde yapın. Yeni framelerin düşünme sürecinde etkin hale gelmesi ve yeni bir alternatif algı haline dönüşmesi ancak yeni konuşma ve kavram modellerinin uzun süreli tekrarı ile mümkün” diyor.
Bilinçsiz olarak kullandığımız (Tabi bu teorinin farkında olanların bilinçli olarak kullanması da mümkün) bu mekanizma Türkiye’deki siyasi tartışmaları anlamlandırmamıza da katkı sağlayabilir. Tartışmalarda ikna amacıyla sunduğumuz siyasi argümanlar, ortadan kaldırmayı hedeflediğimiz önyargıların pekişmesine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor olabilir. Bu anlamda argümanlar bir ikna aracı olmak yerine, bir cepheden öbür cepheye atılan kurşun vazifesi görmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanın aklına istemeden de olsa beka tartışmaları geliyor.